İbretlik bir incir hikâyesi *Şiirin hikayesini görmek için tıklayın “TÎN SÛRESİ”Kur’an-ı Kerîm’de 95’inci sure. Mekke döneminde inmiştir. 8 ayettir.
Bismillâhirrahmanirrahim. 1- İncire, zeytine, 2- Sina dağına, 3- Ve bu emin beldeye (Mekke’ye) yemin olsun ki; 4- Biz, insanı en güzel bir biçimde yarattık. 5- Sonra çevirdik aşağıların aşağısına kaktık (indirdik). 6- Ancak iman edip yararlı işler yapan kimseler başka. Onlar için kesilmez bir mükâfat vardır. 7- O halde bundan sonra sana dini (hesap gününü) yalanlatan nedir? 8- Allah “hâkimlerin hâkimi” değil midir? Bir Diyanet görevlisinin yaşadığı bu gerçek olayda sorulması gereken soru şu; sayısız nimetler içerisinde yaşayan bizler, neden Etiyopyalı Nureddin Hoca gibi bakamıyoruz, O’nun gibi göremiyoruz? O’nun gibi düşünemiyoruz? O idrakte olsaydık bir bardak suyu lüzumsuz yere akıtır mıydık? İhtiyacımızdan fazla aldığımız ekmekleri naylon poşetlerde küflendirip, sonra da hiç vicdanımız sızlamadan çöpe atar mıydık? Yaşadığımız şu dünyada israf ettiğimiz o nimetlere muhtaç olan milyonlarca insan olduğunu düşünürdük! Heder ettiğimiz zenginliklerde diğer insanların ve doğacak bebeklerin de haklarının olduğunu unutmazdık! Kendisine ikrâm edilen ve hayatında ilk defa gördüğü, ilk defa yediği yarım incir karşılığında şükür olarak Tîn Sûresini okuyan Etiyopyalı Nureddin kardeşimiz, Türkiye’de incir bahçeleri, zeytin bahçeleri olup da kıblesini şaşırmış, kitabından habersiz, israf içersinde uyuşuk gafilleri görse ne derdi acaba? Yâ Rab; sırat-ı müstakimden ayırma bizi… İslâm nîmetinden, îman nîmetinden mahrum eyleme… Şükründen, zikrinden gâfil kılma bizleri… Âmin…
|