SerzenişŞiirin hikayesini görmek için tıklayın yalnizligimi somutlastirabilmek zor olmustu..icerlediklerimi kelimelere dokerken kisa tutamadim yazimi...
Yalnızlığıma sarılır,döner dururdum güneşsiz dünyamda...Yanıma biri yaklaştığında kalkar ayağa,selam verir,
değişik resimlerimi çizerdim ona.... Beğendiklerini,onun hayallerine,hatıralarına yakışanları toplar, çerçevelerdi kafasında. Sonra giderdi... Ben yine dönerdim yalnızlığıma, ona sarılırdım bıkıncaya dek... Bıktığımda, olmayan bebekleri alırdım kucağıma,İçimdeki güzellikleri,ne kadar varsa vermeye çalışır,ninniler söylerdim onlara… Onlardan da sıkıldığımda,Madde dünyada benimle olmayan, benim dünyamdaysa yanımda sevgi, şefkat mozaikleri yaratan annelerin kucaklarına atardım kendimi, ağıtlar yaksınlar diye bana… Uyuyakalırdım bir başıma,dünya benden habersiz,ben ona ilgisiz... Rüyalar tükenirdi..Sıçrardım! göremediğim için ellerimle didik didik arardım tüm dünyayı, birilerini hissettirebilmek için madde bedenime. Korkardı yoksa... Pek az bulurdu ellerim birilerini yanında... Sonra küserdim topraklara, bulutlara... Onların hiç haberleri olmazdı dargınlığımdan, yalnızlığımdan ya da varlığımdan! Sarılırdım dizlerime sımsıkı...Beni izleyen gözler, yavaş yavaş, sonra da hıphızlı tırmanırdı kilometrelerce yukarı, hala beni izleyerek. Minnacık kalırdım aşağıda! Canlarını bağışladığım karıncalar bile, kocaman olurdu yanımda... Ve sonra ağlamazdım. Ben hiç ağlamazdım. Hep çizdiğim resimlerdeki gibi kareler içinde durmaya çalışırdım. Ama ufacık! Göz pınarlarımda yoktu gözyaşı. Yetmiyordu göz pınarları benim gözyaşlarıma! Damarlarımda kan yoktu benim!Gözyaşı çağlıyordu benim damarlarımda, tüm vücudumda... Ama içerde! Görünmüyordu ya, dirençliydim ben hep! Resimler hep çerçevelerde duruyordu, Altın yaldızlı çerçeveler! Her gelen alıp gidiyordu birer ikişer, Madde kafalarına çakıyorlardı çivilerle! Ben hep oydum işte... Şuncacık benden bir çığlık yükseliyordu beni kilometrelerce yukaridan gören objektikfe. Sonra yanardağlar patlıyordu dünyamda! Göz altlarımdaki kılcal damarların çıtırtısı duyuluyordu. Ben çığırdıkça lavlarla doluyordu dünyam. Susmuyordum, Lanet olsun! Kendi kulaklarımı tıkıyordum... Kimse rahatsız olmuyordu benden başka! Çünkü yoklardı ki! Duysunlar, duymasınlar... Duyamazlardı ki, yoklardı! Olmayanlar sorun yaratmazlar mı? Niye bu kez tüm damarlarımdan ince ince volkan lavları geçiyordu o zaman! Niye acıyordu sızım sızım? Bir tek saçlarım, bir de gözlerim bulanmıyordu ateşten suya... Bebekleri görüyordum hala... Anneler okşuyordu saçlarımı tel tel... Ve bir serzeniş çınlıyordu dünyada! "Durma artık ayakta!" Vardı hala takati bir şeylerimin. Benim kafama çaktığım resimler tutuyordu onları ayakta! Objektif iniyordu gözlerime yine... Sonra saçlarıma... Omuzlarıma, ellerime... Vardım ben yine! Sus diyordum işte, ağlama! Ben ağlamıyordum madde dünyada, Ayaktaydım! Resimler de duruyordu. Çerçevelerde... Donuk... Ama hala altın yaldızlı çerçevelerde! |