Ben nerede ölsem
Ben nerede ölsem
Acı Her gece bebekler gibi debelenirdi içimde Gebe kadınlar gibi karnı burnunda Adımı soranlar mekruh Gövdem yasak aşklara emsal Mübâhat Acılar akardı yazgımdan Koyu ve ağır acılar Memduh ve mübalağa Yorganları ıslatan acılar Şarampol ve uçurumları gösterişli kılan Siyah ipliği beyaz iplikten ayırt ettiğim zaman Tan Bana ölümü anlat Yaşamak rica eden ambulans mübhem Azrail Mazereti kazaya bırakılan bir namaz kadar haklı Yaşamak Kösnül bir duygu içimde Şehvet barındıran bir piçlikte Ben ne zaman ölsem Geceler kanardı ellerimde Solardı çiçekler yürüdüğüm yollarda Kuş kanatları yağardı yüreğimde gümrah Uçmak için yorgun Ölüm için fazla güzel İlginç umutlar çekerdi beni Öldürecek kadar yeşil Azaptan ıstıraptan cefadan uzak değilim şimdi Acılar girdabında boğulan bir gençlikti benimkisi İşte güz ayları İnsanların bütün bilinmez yanları, bütün kaygıları Deliler beni anladı İhtimaller kuşku ve şüphe beni zorladı Loş ışıklar ve hatıralar sarmaladı yüreğimin dişlilerini Levyeler tornavidalar anahtarlar çözmedi beni Vitesleri karışık bir traktör gibi Ve o uzun sarmaşık yollar bambaşka bir mâvera Mâsiva Beni mahvedecek olan şey Şu kahrolası zaman ve aşk Her yürekte bir acı Resmi yok ki göstersem Yüreğimde açan çiçeklerin kanadığı bilinsin Artık ne kavganın bir tadı Ne de aşkın Kahpe olmayan bir yanı mı kaldı dünyanın Muazzam bir inatla dönüyor dünya İşte kambur güneş ve onun belalısı gece Ben ne zaman ölsem Karanlık kapılar kapanırdı üzerime Beni hiç bir şey dinç ve vakur göstermesin Yalnız sen Ölüm Yorgunluğumu anlayacak kadar güzelsin Ey acı Beni hatırla Ölüme terkedilmiş bir çocuk ben Öyle ölümler geldi geçti ki yanımdan Beni hiç sevmedi Ölümler ayakta tutardı beni Garip korkularım olurdu Çocuksu Gülünç Mâbet sanardım ben çocukken korkudan sedirin altında saklanmayı Her sünnetçi geldiğinde Korkacak yaşların arasında güzel bir gerçek dururdu Çocuk tortuları Bir izlenim bırakırdı büyümek bende Acılara tutunarak ayağa kalkmaktı bendeki Çocukken Leğen ve ibriği ben getirirdim hep babama Babam abdest alırken ayaklarına su döktürmezdi bize Kul hakkı geçmesin diye Bir nevi liyakat belki Bir anlam veremiyorum Nasıl ki Binaların dış cepheleri ve rüzgarlar arasında varsa bir mana Babadır heralde en sağlamı Yere düşen ağaçlar arasında İşte genç bir şair olarak ben Hasadı başladı şimdi ömrümün Ben nerede ölsem Kırılır yorgunluk Ayağı buruk günler ve buruk yüreğim Dinmek bir şekilde Zamandır beni affeden Yoksulun ölümünde ki sadelik kadar gerçek Ölür benim gibi Ölmek bir şey Yaşamak ayrı bir dert Günahlar ve kirli aynalarda yüzüm Tövbelerim beni hiç sevmedi oysa Kalmadı söylenecek bir sözüm Bir çok şey lazım Atlar gibi doludizgin olmak yetmiyor Sadık kalabilmek için Beni öldürün Aşkla barışımam artık Bitmez bir uğraşı halinde beni zorlayan bir dert bu Bıkkınlık veren bir sadelik beni kanırtan Hiç bir şeye dokunmadan hiç bir şey yapmadan Öyle boş salon ve ben oturmak için Eski aşklar gibi saatlerce susacak kadar yaşanmışlık Saklamaz beni üzüntülerim Acılar, sevinçlere santraç oynamakta usta Beni ayakta tutan bu dert Bir sığınaktı belki atları mahmuzlayan acılar gibi Terler içinde yazdığım şu iki satır şiir Ben nerede ölsem Acı oradan doğar Ömer Altıntaş |
çok hüzünlü ama hayatın içinden,
hayalen yazılmış ama gerçeğin ta kendisi
kurgusu güzel ama hakikat dolu
yaşamın bir parçası gibi
daha çok şey var yazılacak şiirinize dair
yüreğinize sağlık
tebrik ederim
selam ve saygılar