Gecenin Öfkesi
Ve sen gidince
geriye ekim artığı piç bir gece kalır ardında bıraktığın sessizlik içime katran bir umutsuzluk sokar kalbim üşür... gittin, gece saldırgan yüzünü gösterdi yarasalar, kan emiciler ve kötü cinler sığınaklarından çıktı dua tutmayan bir vakte itildim aşk melekleriyle gittin... bardağımda kalan bir yudum soğumuş çayı yudumluyorum tramvay duraklarında ergen kızlar bağrışır Lübnan’lı bir kız gece nöbetinden döner bir fotoğrafa takılır gözlerim yüzümde mutluluk, okul sıralarından kalma sevgiler saçımda limon çekirdekleri ayağımda conversler... çok sürmez ergen düşüm bir polis sireni geceyi yırtar bir kadın intihar eder yüzümde sevincim ölümle donar tekrar uzanıyorum bardağıma unutarak içtiğim soğuk son yudumumu ağzımda metalımsı bir tad hayatın yüzüne esniyorum aylar sonra üryan bir uykuya yatamıyorum gece seslerinden ve zulmünden vazgeçemiyorum inadına yaralarımı kanatıyorum rüyalarım şiirlerim gibi bitti ve ben artık harflerimle sadece cinayetler işliyorum sen gitmeden önce insan şimdi bir yaratık çığlık çığlığa yalnızlığını bağıran Gittikçe derinleştiğim koltuğumdan kalkamıyorum titrek mum alevinde ellerimi arıyorum yüzümde taşıdığım anlamlar cam bilyalar gibi yere düşüyor gülüşüm yere beni özleyen kaç insan kaldı karanlığın içinde beni özlediği halde kaç yabancı, buzdan sesleniş? 17 aydır hiç yalnız değildim ben aşkındı yükün, gittin ayakların geri adım atıyordu taşımıyordu bedenini benim dizlerimim bağı çözülmüştü dilim tutulmuştu neden almadın kalbimdeki bu kanayan sancıyı geri dön hadi al seni benden ben tanrının oğlu ben seni anlatmanın ustası ben aşkın kutsal kitaplı tek peygamberi ben seni ibadet eder gibi seviyordum su ve diken üstünde yürüdüm de i n a n m a d ı n... mucizem ellerinden ben gözünden düştüm bu aşkın sevinç bozan günlerinde aforoz edilmişim ben seni tanrıdan izinsiz kutsarken cennetinden hazırlıksız kovulmuşum bak gece hızla kötüleşiyor soğuk bir uğultu doluyor penceremden sesler kötü de olsa yaşamak gibi geliyor insanların göremediklerini görüyor duymadıklarını duyuyordum duvarların dilinden anlıyorum eşyaların dilinden yollarda ıslak bir parıltı gece hızla öfkeleniyor midemden bir korku yükseliyor ağzıma nikotinle karışık küfür kusuyorum anlaşılmayan hayatlar bırakıyorum masaya bu öfkeli gece benim göze göz, dişe diş kazananı baştan belli bir düelloya çıkar gibi cesaretli ve ahmakım avucumdan bırakınca kaderimi hayatımın dikişleri patlıyor nazar değmiş gibi güzel gözlü bir çocuğa dokunduğum ne varsa ateş oluyor yağmur yerine kül yağıyor geceye anamdan emdiğim süt burnumdan gelse de bu öfkeli gece benim baş başa, saç saça kaybettiklerimden sonra deliyim uluorta çırılçıplak koysan da beni çoktan kuşatılmış bir şehri tek başına savunur gibiyim hâlâ şizofrenim hâlâ gözü karayım... Aşk apansız bitince Ekim artığı, piç bir gece kalıyor bana... |
25 yıl geçmiş.
Bütün gönül paylaşımların için çok teşekkürler Ertan.