Rüyaların Aşkı
Yâr! Ben cihâna geldim; kendime, câna geldim.
Yâr! Kendime gelince, kentine, sana geldim. Bilemedim can mıydı, geldiğim, cânân mıydı? Baktım ki gelirken, bir garip zamana geldim. Halep orada, arşın burada, yâr nerede? Aşkta sürgün yedim de sanki Fizan’a geldim. Bekledim çok zamandır, beklemek pek yamandır; Bahtımda var neyleyim, hâl-i yamana geldim. Sarhoş, ruh mu beden mi; bizi sarhoş eden mi? Aşk şarabı yalan mı? Ben kana kana geldim. Sensiz her bir sâniye bir gün olur fâniye; Zamanlar ötesinden şimdi cânâna geldim. Güldükçe, gün ağardı; çöle yağmur yağardı; Gözü badem, kirpik ok, kaşı kemâna geldim. Bıraktım bütün işi, geçirdim yazı kışı; Yola düştüm, sanki diz vurmaya Han’a geldim. Uzak diyâra vardım, nihâyet yâra vardım; İlâcımı ararken işte dermâna geldim. Binip gelince ata, at çatlata çatlata... Kavuşma ümidiyle ben bu meydâna geldim. Gözümden ırak iken, gönlümde merak iken Bu mukaddes mâbette -hâşâ- îmâna geldim. Karşımda çöl serabı, elimde aşk şarabı... Ben bu aşk ülkesine sanki meyhâne geldim. Bilmem yâra mı yandım yoksa nâra mı yandım? Söndürmez, deniz kurur, boşa ummâna geldim. Elbet uzun bir yoldu, baktım o yâr kayboldu; Anlamadım, hâlbuki, ben çok şâhâne geldim. Birden değişti âlem, yoktur yazacak kalem; Ben hep yâre geldim de yâr der mi bana; ’geldim’? Bu uyku da pek uzun; düşmanıdır Oğuz’un; Uyandım bir rüyadan, kalkıp bu yana geldim. |
Yüreğine emeğine sağlık
___________________________________Selamlar