70 Yıllar Yola Çıkma Yasağı ve ÇocukluğumElif için mutluluk geniş ailesiydi henüz filizlerini yeni veren büyükleri kendi yaşamlarını kurmuş mutluluk çatısının mimarları olmuşlardı kuduz olmuş aylar güneşe bakan umutlarını günbegün kemirse de hayata tutunmak en büyük başarısıymış Aşk onun için tarifi imkansız çözülemeyen bir büyü küçük bir kız çocuğunun annesinin ellerini tutuğu gibi masumdu Bir seferlik umutlarını kiralasam boynu bükük kalır mı gözyaşlarım diyerek hayata çelme takmaya çalışan Elif yokluğuna veda mı satıyorum diyordu Nasıl bir acı nasıl bir aşk yaşamıştı ki enkazdan kalan toz zerreleri bile değer biçilemeyen yakut gibi gözlerden kızıl nehirlerin akmasına sebep olur Elif kimlere kırılmış yaşarken cehennemi mi yaşıyordu? yoksa kalbini öldürmeye mecbur muydu? Bir insan bu kadar mı acı çekerek hayatını sürdüre bilir yada kaç kere ölüp dirilebilir Kaderimizi kendimiz yazamadığımı gibi alnımıza yazılanları yaşıyorduk diyordu Elif Beton evde oturmak bir mucizeydi ve ben bu mucizeye hep inandım Tek odalı evimiz on kişilik bir ailenin kızı olmak anlatılmaz yaşanır yokluğun dibine battıkça batan umutlardan bahsetmiyorum bile Üç ev boyunda daima yeşil kalan bir çam beş altı tane de avlunun etrafında kavak ağaçlarımız vardı Cam ağacından dökülen kozalakları toplar sobamız da yakardık çıtır çıtır yanar çok güzel sesler çıkarırdı Küçük bir ormanın içinde yaşamak çocukluğumuza bir başka güzellik katıyordu Güzelliklerin yanında zor günlerde yaşadık mavi düşlerimizin siyaha dönüştüğü zamanlar O dönemlerde kara borsanın ne olduğuna aklım ermiyordu Annem ablam ile tüp gaz, çay şeker gaz yağı kuyruğunda törpülenen umutlarımız neden beklediğini neden bakkallardan paramızla alamadığımızı bir türlü akıl erdiremezdim yaşım gereği Annem hastalanmış ağrılarından duramıyordu toy delikanlı olan küçük abim ile annemin kolunun altına girmiş annemi hastahaneye götürmek için güç bela avlumuzdan sokağa doğru yürüyoruz Yola tam çıktık abim bir araba bulur muyuz umuduyla etrafına bakınıyordu kısa bir mesafe daha yürümeden önümüzde birden askerler belirdi sokağa çıkmanız yasak geri dönün demişlerdi Annem sancısından konuşamıyor abim ağlıyordu annem çok hasta doktora götürmemiz lazım İşin ciddiyetini fark eden askerler kendi başımıza gitmemize izin vermemişlerdi Nasıl gittiğimizi de hatırlamıyorum Abime abi askerler neden sokağa çıkmamıza izin vermiyor diye sorduğumda Sen çok küçüksün abim anlatsam da anlayamazsın demişti Çocukluğumun en zor yıllarını yaşıyordum önce yüzünü zor bela hatırladığım babamı sonrada benden küçük olan kardeşimi kazada kaybettim İçimde hep bir acı bir ateş baba özlemi vardı Boynu bükük babasının ellerinden tutan çolukları izlerdim Yokluğa iyi kötü göğüs girebiliyorduk da, ya babasızlığa gerebilecek yumru kadar yüreğin özlemini kim giderebilirdi Darbelerin en kötüsüydü evin direğinin zamansız pencereden uçup gitmesi Hayat şartları giderlerimizi karşılamamızda barikatlar kuruyor bakkala para yetiştirmemiz de zorluyordu Annem on beş günde bir komşularla bir olur imece usulü sırayla yufka ekmek pişirirlerdi bizim için ayrılmış sıkmaları börekleri yemek için can atardık Ateşin üstüne konan sacın mis gibi ekmeğin kokusu sıcak bazlamaya sürülen sana yağının tadı gözlemeler börekleri lezzetti mideye indirmek için sabırsızlanırdık Okul çıkışı arkadaşlarımızla avlumuzda toplanır midemiz bayram edecek diye sevinirdik Yok öyle yağma hemen ikaz edilirdik önce üzerinizi değişin elinizi yüzünüzü yıkayın öyle oturun sofraya Çantalarımızı kapının önüne bırakır bırakmaz üzerimizi değişir avlu-muzun ortasında bulunan tulumbadan su çeker elimizi yüzümüz sırayla yıkar karnımızı doyururduk. Fatma teyzenin oğlu Metin abi kuş avlamayı çok severdi bizlerde etrafında toplanır izlerdik Elindeki sapanın içine koyduğu küçük taşlarla ağaçların tepesindeki kuşları gözler avlardı Avladığı kuşların tüylerini yolar hemen bir ateş yakıp pişirdikten sonra bizlere de yedirirdi Yazık dediğimizde koyun kuzu keçi tavuk nasıl yiyorsanız bunları da yiye bilirsiniz Şimdi olsa yiyebileceğimi sanmıyorum Zamanı geldiğinde nasıl yapraklar intihar edebiliyorsa Bazende kuşların yuvalarında dalından düşerdi Kiminin içinde yumurtası kiminin içinde tüysüz yavruları işte o zaman üzülürdüm Baharı yaşamadan solmak böyle bir şey olsa gerek Hüznün yaşandığı küçük ormanımızda kuşların cıvıltısı bizlere eşlik ederdi En güzel yanlarından biriside akşam olunca komşularımız toplanır hasır kilim savan ne varsa serilir üstüne minderler atılır kırlentler konur kim ne pişirdiyse birlikte yenirdi Annem tandırın üstünde kalaylanmış bakır tencerenin içinde pişirdiği tavuklu pilavın tadı Ayşe teyzenin sardığı sarmanın güzelliği Fatma teyzenin o meşhur salatası melamin tabaklarda yerini alır demir taslara doldurulan ayran ile birlikte midemiz bayram ederdi Akşam yemeğinden sonra güzelce bir çay demlenir birde Selami amcadan çekirdek aldık mı keyfimize diyecek yoktu Hasan amcanın anlattığı masaları dinlemek Sorulan bilmecelere heyecanla cevap vermek için önce ben hayır ben diye tatlı didişmeler-imiz olurdu Hava mı kararmış daha iyi işte arasınlar ki bir birlerini bulsunlar yanlış isim söylediler mi yandılar Ali ben Fadime Bülent Keriman toplanır birlikte ağaçların arkasına saklanarak saklambaç oynardık en güzel saklanma yerimiz koca gövdeli ağaçlardı Bazı geceler gölgesinde oturur beş taş oynardık Kübra teyze Ayşe teyze hadi gelin birlikte oynayalım bizde gülerdik ya siz kocaman kadınlarsınız dediğimizde Onlarda bize gülerdi bizlerde çocuk olduk hadi bakalım kim kimi yenecekmiş bakalım oysa biz büyüklerin bilmediğini sanırdık meğerse onlar bizden daha iyi biliyorlardı Kaybeden elini yere koyar beş parmağın ucuna bir taş koyar Kazanan istediği bir taşı seçer ana taşı havaya fırlattığında kaybedenin eline yumrukla tam ortasına vurup taş düşmeden bir taşı havada tek elle yakalardı Her taş havaya atıldığında yumruk tırmalama çimdikleme masaj gibi sırayla taşı havada yakalaması gerekiyordu Taşlar bitmeden taş yere düşürse oyunu kaybetmiş oluyordu Kübra teyze bizi yenerdi hadi bakalım kim göbek atacak kim şarkı söyleyecek birbirinize verin bakalım cezanızı sonrada size iyi uykular derdi Büyüklerimiz bazen gece geç saatlere kadar oturur sohbet ederlerdi Sabahın sessiz saatlerinde şafak doğar doğmaz annemiz hepimizi erken uyandırır kahvaltımızı taptıktan sonra işe okula gidenler hazırlığını yapar evden ayrılırdı Elektriğimiz olmadığı için yıkanan siyah önlüğümü beyaz göz nuru ile işlenmiş dantelli yakamı ütülemek için kömürlü ütümüzü her an kömür bulamadığım için küçük tüpün üstünde ısıtır önlüğümü yakamı ütüler mis gibi giyinirdim O güzel yıllar gururlu ama yoksulluğun izleriydi Çocuktuk ama akıllıydık hayat pratik olmayı da öğretmişti Benim için hayat okuldan sonra en güzel saatleri bir araya geldiğimiz avlumuzda geçerdi Ali ile ayrı sınıflarda ilk okul ikiye gidiyoruz o gün ikimizinde çok dersi vardı komşular yemekten sonra avluda toplanmış çay içip sohbet ediyorlardı Ali de bize gelmişti evde ders çalışıyoruz Gaz lambasının ardından evimize gelen elektriğin ışığında ders çalışmak demir parmaklıklar ardında özgürlüğe kavuşmak gibiydi Kitaplarımızı defterimizi çantamızdan çıkardık konunun özetini not almaya çalışıyoruz tabi çalış çalışa bilirsen Ortanca ablam Yasemin yere serdiği döşeğin üzerinde derin bir uykuya dalmış Sanki bizim evden tren geçiyor horladıkça horluyor bizi de çileden çıkarmış ders çalışmamıza engel oluyordu Of ya yeter artık yeter deddim biri sustursun ablamı Ali ablamın yastığını hareket ettirse de ablamın horlaması kesilmiyordu Ali,ye kalk Ali kalk Ali ne yapacaksın Dilara Ya sen kalk Ali of ya tamam Dilara Sessiz ol sadece yardım et Dilara ne yapacaksın hadi söyle Sus Ali sus sen şu raftaki tuzu getir Ali tuzu getirirken bende acı toz biberini almış bir çay kaşığıyla azıcık tuzu karıştırmış horlayan ablamın ağzına dökmüştük Kaç Ali kaç ablam yakalarsa bizi kör bıçakla kıtır kıtır kesecek kaç diyorum Ablam çığlık çığlığa uykudan fırlamış bizi görünce küfürleri basıyor yandım yandım diyordu Ben habire kaç Ali hadi kaçalım ablam geliyor Ali de kaç Dilara ablan bizi şimdi kıtır kıtır kesecek çiğ çiğ yiyecek kaç diyordu Bizim kaçışmalarımız gören avludakiler ne yaramazlık yaptınız da kaçıyorsunuz Ablam yanan ağzını su ile yıkamış gelin buraya sizi öldürmezsem diye arkamızdan bağırıyordu Ben kaç Ali kaç evin damına kaçalım bizi yakalayamaz o hantal kaç diyordum Ali ile evin çatısına çıkmış avluda koşuların kahkahaları arasında ablamın karşısında göbek atıyorduk Sen bir daha horlayacak mısın senin yüzünden ders çalışamıyoruz dediğimizde Ablam sizi yumurcaklar siz öldünüz yeter ki sizi elime bir geçireyim Annemiz bize kızmıştı yaptığımızın yanlış olduğunu anlatıklarında ablamdan özür diledik ama sende horlama ders çalışamıyoruz dedik O gününü hatırladıkça yaptığımız yaramazlığın ablamın sağlığına belkide zarar verebileceğimizi büyüyünce anladım Uçurumdan atlarken güneşe tutunmak-mış Hayat -Devamı gelecek- Remziye ÇELİK |