Yıldız Tozu
Seni bir bulutun üstüne oturmuş,
Bir elini yamacındaki su buharı zerrecikleri içinde gezdirirken, Diğer kolunun dirseğini dizine dayamış, Yanağın avcunun içinde altındaki mavilikleri seyrederken görüyorum. Dudakların hafif gerilmiş, Tebessüme yoruyor, Üstüme alınıyorum bunu. Derken kaşlarım çatılıyor. Hayır. Sebebi neden bulutu yarıp düşmeyişin değil, Bir bulutun seni taşıyabileceği kadar yüklerinden kurtulmuş olmabilmende de yadsınacak bişey yok. Sen bulutun üstündeysen ben neredeyim? Tüm gözeneklerinden milyonlarca iğne fışkırmış gibi ürperdi bedenim o an. Ayak uçlarıma bakıp boşlukta durduğumu fark eder etmez düşmeye başlıyorum. Evet. Tam da bir çizgi karakter gibi. Düşüyorum. Senden. Bu gezegenden. Bu evrenden. Ne mavilik ne duru beyazlık. Her şey, her yer karanlık. Ne zamandır düşüyorum ben? Neydi o bembeyaz bulut, masmavi deniz ve sen? Ve Senin bana gülümsemen? En güzel anında mı ölür insan Yoksa ölümünü kolaylaştırmak için beynin son ilüzyonu mu her şey? Düşüyorum. Titreşen elektronların manyetik sesi, Bedenime girip çıkan milyarlarca fontonun vınlaması, 14 milyar yıl öncesine ait bir melodi gibi çınlıyor kulaklarımda. Yıldız tozuna dönüşürken ben, Hatırladığım tek şey: Bembeyaz bulut, mavilikler ve sen. Ve senin bana gülümsemen. |