Gönül Yarası
Dinmek bilmeyen bir sızıydı sol
yanımı kuşatan gönül yarası; Ahlar içinde cebelleşirken mazinin o unutulmaz hatıralarıyla , Benliğimi saran derin bir ’off ’tu patlamaya meyilli kulaklarımı sağırsızlaştıran ağıtların, Ve sükut-u hayale uğrarken közden bitap düşen arsızlaşan duygularım, Dilsizliğinin bedelini gözyaşlarıma ödetiyordum nefretin sinmesin yüreğime diye.. Bitmek bilmeyen bir ihanetti sırtıma saplanan hançerlerin izini ölümsüzleştiren gönül yarası; Dağları inleten bir haykırıştı umut çığlığının en kuytu ücrasında yankılanan, Ezgiler durmadan söyleniyordu bedenimde yaralar açarcasına, Ve kalemi tükenen bir Şairin son sözlerini anımsatıyordu çaresizlik kokan mısralar, Nakış nakış işlediğim satırlarıma yokluğunu sermeyesin diye... Dönmek bilmeyen bir çıkmaz yoldu tüm kapılarını yüzüme kapatan gönül yarası; Sensizliğin zehrini yudumlatırken kuruyan dudaklarıma, Hüznün, aşk şarabıyla gururumu ayaklar altında eziyordu , Tatlı bir tebessüme muhtaç kalmışken eriyen bedenim, Kirpiklerimden usulca yaşlar süzülüyordu harabeye dönen sevda bahçeme, Ve ellerinle örerken nefret tohumlarını boğazıma, Ben her gece adına nağmeler diziyordum dolunayın omuzlarında, Mutsuzluğun gözaltında ayrılıklar incitmesin seni diye... |