DİL-RÛBAEy sevgili! İzahata kalksa mısralar, edebiyatta yok yeri Ne araf ne cehennem, sensizlik daha da beteri! Ey ayak izinde süründüğüm! Neşeyle tenezzül’üm kalmadı şu hicran aşka Sensiz hem yetim hem öksüzüm Kim yanar biçar’a, virane göğsünden başka? Ey hicran’ım! Her ikindi kızıl ufku seyreder gönül, bilir ki akşam olmakta Cennet sinene bir katresi düşmez mi gözyaşının? Sağanak mesken tutmuş yanakları, Göğsü sel basmakta! Aşk-ı pervane’nin elem’i kalmasın yine de sende, Sevdanı çekerim gözlerime İs’li bir mim diye her gece-i devriyende Şol yel gibi esip ıralandın esen kalmanın bağından Katre katre nâr seçtim hazanın girdabından Sema’ya sığmazsa nerede aramalı artık bu rüyayı? Daha dündü, yıllar sonraymış gibi özlerim dil-rubâyı Cürmüm ne ki seni sevmenin vebali Asar boynuma günahı Yetmez ifade etmeye bu yangını Yüz bin dilin bin bir ah’ı Mısra lisanın hafiyesi olmuş, Zehri şırıl şırıl akmakta Kaç dilek tuttum sayamazsın Ay şavklı şu ulu sunakta! Kaçınırım karanlık ufka bakmaktan gözlerim nemli, Mevla duyar da yâre kızar diye gönlüm elemli Hem darılmış yüreğin, İzine yüz sürmeye yoktur mecâlim Duam odur ki tez bitsin Çokça istediğin nahoş mezalim! Dalıp çıksa ağzımdan feryâd-u figanlar’ım erişir arşa Ne kutlu gün olur şu fani şen naaşa! Başını önüne yıkmadan varsam, İmamın önündeki taşa! Ey karanlığına sürgünlüğüm! Bir mızrak ki firkât’in Saplanır en derine sözlerinden Sanma marifet-li ecel gelir Bir tek Azrail’in ellerinden, Öyle bir sevda ki; Her fecr, tan ağarıyor diye ölürüm kederimden.. ___________________________________ Eser: DİLRÛBA Han AKÇADAĞ ___________________________________ |
Çok değildir sanırım.