Vedalar Hüzün Kokar
Ah Dilba Hanım Ah!
Vedalar hüzün kokar bilmez misin? Bak, sen gittin sığamaz oldum özlemiyle yanıp tutuştuğum Yüksekova’ma, Anılarımızın olduğu her sokak çaresizliğin sembolünü andırıyordu yıllar önce mil çektiğin gözlerime, Enkaz altında cebelleşen umutlarım acıların katı kurallarına boyun eğmekte , Ve rüzgar, almış diline ayrılık türkülerini durmadan haykırıyor iç ağrılı kanayan sancılarıma huzurunu mahrum bırakırcasına.... Ah Dilba Hanım Ah! Vedalar hüzün kokar bilmez misin? Bak içimde beslettiğim solgun güllerim bile bana ihanet etmekte, Sırf gözlerin ellerin gözlerine değip sönük kaldı diye, Yaralar konuşurken sol yanımın en ücra köşesinde, Usulca yaşlarımı döküyordum bastıra bastıra parçaladığım gönlüme, Ve gülüşün teğet gibi geçerken ruhumun aynasından , Eriyen bedenim küllerini yorgunluğa bahşediyordu buza dönmüş duygularımı terk edercesine... Ah Dilba Hanım Ah! Vedalar hüzün kokar bilmez misin? Bak , bir ömür geçti beni o akşamüstü yalnız bıraktığın sonbaharın ıslatmayan yağmurunda , Yollarını gözleye gözleye feri söndü moraran göz kapaklarımın, Hüzün , mazi kılığına girip düğümlerken boğazımı hıçkırıklarla, Gururum dizlerini dövüyordu sana çıkan her sokağın acılarla dolu olmasından, Ve kurudu dudaklarım aşk şarabının zehrini kana kana içmekten, Yine de dönmek bilmedi mührünü vurduğun o yaralı yüreğin, “Engeller aşılmadan mutluluğu tadamazsın” sözlerini işitirken sağırsızlaşan kulaklarım, Göçünü yalnızlığın kervanlarına sürüp dilsizliğine teslim ediyordu zamanın sadece yaraları kanattığını haykırırcasına .... |