YA KENDİN GEL YAHUT DA KOKUNU GÖNDER
izbelerde unuttum
ben kendimi bırakıp gittiğin kuytularda kenarlarda köşelerde bir düş boyu sen kaldı geride bir de ahraz koyu imge günler tükendi geceler bitti en çok da ben fire verdim tartıldığım basküllerde ya kendin gel yahut da kokunu gönder kırlangıçların uçuştuğu bir tutam gökyüzü gönder yaprakların oynaştığı bir nefeslik tirşe yada yokluğuna özdeş bir nakıs flu gönder hiç bir şey gönderemiyorsan iki kelâm bir selâm gönder sustum çünkü yüreğim burkuluyor sustum zira içim kan ağlıyor sustum nitekim boğazıma bir şeyler düğümleniyor ne kadar susulması gerekli ise o denli sustum kendimle konuşuyorum sesime dokunuyorum sanki yer yarılmış da içine giriyorum |