7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1061
Okunma
akşamın
kalın perdesi kapanırken pencerelerde
giz
odasına çekilir
çalar ürküntü çanı baykuşun
sinsi köşede
ışıkları titrer
gece lambalarının
dizinde yara izi
ve kanayan sözcükleriyle
başlar yolculuğu kumral çocuğun
çıkmaz bir sokaktan
ipine sarılır uçurtmaların
bir ünlem sesin sonunda
çınar ağacında olgun kuşlar
gözden geçirir yanılgıları
hangi dağdan harmanlanır
hüznün kağnısındaki rüzgâr
geçer kederli kırlardan
çalılara takılır anı sayfaları
giysileri paralanmış bir coğrafyada
düşler patikada sersem
her şey ne kadar Ankara’ydı
benim genç çılgınlığımda
oysa şimdi o eski bahçelerde
heyecanı yitik güllerin
karanfiller isteksiz
suskun ateş topları
kulaklarımın kıvrımında
hâlâ durur sığırcıkların çığlıkları
o büyük bulvarda
aşk sırılsıklam
kara saçlarını sessiz ve özenle okşadığım
sade yüzlü ve gelenekçi kadın
anımsar mı
renklerini sevinçlere teyelleyen kelebeği
iki iri göz nasıl algılar
görkemini göl kuğularının
zeytin dalı taşıyan güvercini
kumru kağnısını
ince bir hesap yapsam
zamanaşımına uğrar mı seçtiğim günler
bıraktığım sevda duraklarını
yerinde bulabilir miyim
gönlüm üzgün
peki kim doldurur boşluklarını
ruh ülkemin
ah benim bahçemde açan
umut çiçekleri
alkışlarım yüreğinizi
gözlerinizden öperim
OĞUZ TÜMBAŞ