MEZAR TAŞI İLE HASBIHAL...Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Ölümcül hikmetin ümmeti
Belki de defolu sanrılar, O düş gücüne İhanet eden bir martaval. Kaz ayaklarında şiirin derin çizgiler Sormadan cevapladığım cümlelerde serildiğim Bir teyakkuzuna daha muhatabım Asılı kalan zencefilli özlem Göğün de muradı işveli bir saltanat İnsana dair bilinmeyence sallanan salıncak: Bir ileri ve iki geri Devasa lanetin çukurunda arpa ambarında şiir Tezat iklimlerin de gidip geldiği Bir dönencede saklı fasıla Elemin hüviyeti kazılı şiirin imgelerinde. Ne göğün kehaneti Ne yerin ihaneti Sanrılı eylemler Düş mukozasında soyut bir amblem İhtiva ettiği gizemle Ayrımcı bir tezgâh İnsanlığın da hülasası Safi tedirginlik Ne zamanki başımla selam verdiğim Yaren bir düş Gerçeklerin çevrelediği sefil izam. Beylik bir söylemle keserken hesabını ufaktan Gözlerimde büyüttüğüm ne çok ahkâm Elbet sanrılı bir güncede düşüp kaldığım Mevsime ihanet eden güneşten Nasıl da alacaklıyım: Bir çiy tanesinden de çekeceğim var hani Hazan mahsulü damlalarıma sahip çıkacak Sadece hüzünlü ağaçlar. Kökünde lahit saklı Tepesinde ölümlü bir sarkıt Ne mimozası baharın Ne de saf kan yalnızlığı geçen zamanın Muhtırası verildi madem bir kez cefanın. Hazin bir rüzgâr Kabaran eteklerinde dolunayın sakladığı sırlar İhanet erbabı bilinmez Tahakkümü surların mademki geçit vermez Sevdalı şehrin yorgun kaldırımları: Düşmeye ne hacet? Ben hepten su buharı sefasını sürdüğüm bulutların Hüznü de yarılayacağım bu gidişle Tutulup da insanlık rahmetime Sağanak kelamın baş tacı Elbet vardır bir bildiği Yaratanın. Zıpkın yemiş bir imlecin tedirginliği var ağır havada Bir de yalpalayan kuşlar Sanmıştım ki; Mezarının başında bekleyeceklerdi babamı. Akıl tutulması yaşayan tüm mezar taşlarına isyanım: Doğum tarihine ne gerek? Sanki yaş dönümünde kutsanacak ruhları Elbette mumu yanmayan bir lahit Efkârın da dibi delik madem Matemle yüz göz olmanın sırası mı şimdi? Elzem bir gök kuşağı: Azıcık işkilli ve sevdalı Yana yakıla peşine düşmüş mahzun yıldızların Göğe paralel şehir ışıkları Kim ölü kim sağ, Ömrün hümayunu mu verecek şimdi beratını? Ait olmadığım bir eksende nal topladığım Yüreğimdeki seyis nasıl da çatık kaşlı Kırbaçlarken sözcüklerimi Kanayan yerlerine şerh düştüm: Acımamalı canlarınız Kırık bir camda tutuşan yankı gibi Duyulmamalı da sesiniz İyi de; O zaman ne anlamı kalırdı yazdıklarımın? Hem demezler mi? Asla da işinin ehli değilmiş. Fukara bir yüreğin düş sancıları Göğe selam çakan yaslı bir şiir gibi Geceyi delik deşik eden tüm sağdıcı nasıl da gözyaşı Laternanın sesine binaen Takıldığım düzenek Yüreğe de pelesenk ettiğim her açı: Ne dik başlıyım Ne de eş kenar duygularım Zamanın minvalinde Bir sure tadında olmalıydı ömrüm, Dercesine Suretime düşen o ışık Laf kalabalığına düşmeden de çekip gitmeli. Azımsasam da hüviyetimi Sahi, benim adım neydi? Bir düş… Bir sirk cambazı Koyu gölgelerden müteşekkil melun bir deyiş Açmadığım paranteze mi dâhil yoksa geçiş hakkı Tanımadığım şiirlerim? Bir paye verilmiyor madem Sancılı bir sevdada olur mu işim? Göğün tanrısı yakamoz Yerin fısıltısı çıktığım darağacı Beyhude bir yürek işçiliğiymiş insanlık: Sevip seveceğim ne kaldı? Ve işte hizaya geldiğim bir serzeniş En çok kendimi unutmuşken sevmeye İşte tam sırası ölmeden hemen önce. değerli Ahmet Kara hocamdan dizeler... geçiyor yavaş yavaş ömür geçmeyen ne var ki bir umutla baktım benden senden acılara ağlamayan ne var ki bükülüyor zamanın beli yaşlanıyor dünya dökülmeyen ne var ki bir gül yaprağında gül düşüyor bir kelebek kanadında can üşüyor güneş kendini öldürüyor sönmeyen ne var ki sevgiler çiçek açacak oda kim de var ki... teşekkür ederim dost şairim Hasan Çapraz Mutluluğun boyu için iki metre yeterli Yar ile eşsiz çiçeklerin içine düşmeli Canan ile mutluluğu dünyanın sinesine işlemeli Hiç bir göz bebeklerinde hüzün çığlık atmamalı,, |
Sevinç ve hüzün.. İkiye ayrılan tepkimeler..
Tekrar sizi okumak keyifliydi.
Saygılar.