AŞKINADIR İSTİDÂDIM
Aşkınadır istidâdım Mevlâ’mın, tâkâtım kadar
Ne kadar bilmem tâkâtım, var mı aceb Arş’ı kadar?!... Gönle müstevîdir rabbim, en az Arş-ı a’lâ kadar, Arş-ı a’lâdan da belkim a’lâdır bildiğim kadar…! Durur da durur gayri, ilelebed âna kadar… Sığmaz rabbim, ne semâya, ne Kürsi’ye, ne de Arş’a… Ne zamâna, ne mekâna muhtâc değildir o, hâşa! Sığar âşık gönle var ya…! O gönül Hakk’la buluşa O dem aşkı vurur dışa, dolu testi gibi taşa; Islanır da ıslanır gayri, sırılsıklamdır baştan aşağ… Sarar Hakk’ın aşkı, dahi ele ayağa ve başa… Ve hatta ölünce dahi, rûha kefene ve na’şa… Çürütemez toprak dahi, çün ona aşkı karışa O demde makberde gayri, cennet bahçesi oluşa Eder de eder gayri, sekiz cennette temâşa… Ağyâr gider boşa, muşâ; âşık gider koşa koşa… Hem düze, inişe koşa ve hem de yokuşa koşa; Arz güç yetirmez âşıka, o koşarken ondan uça, Uça uça dağlar aşa, çünki o ma’şûka uça; Varır da varır gayri, küçük bir dağda buluşa…!... Gönlüdür ALİ’nin o dağ, yüksek dağlara çıkmaya Onsekizbin tür Tûr(!) olsa, hiç birine uğramaya Menzil denmez oralara, hiç birine de konmaya Gönüldür o Tûr-i sînâ, hiç tecellîsiz durmaya; Konar da konar gayri, yâriyle sohbet kılmağa…!... |