doğmadan önce
kapkaranın ebabil göçüyle gelen tonları
güz kutupları kendi dönencelerinde sesine alışamayan sarkaçlar gibi dolanır zihninin mağarasında yaban güvercinleri saklanan tarih yılların aşındırdığı özgün dayatmalarıyla ezbere çizilir rivayetlerin duvarlarına ağaca asılan yeniçerinin bıçağı gibi boşlukta sallanır gerçek afrika’nın uzak dağlarına düşen yağmura değen kuşlar bozkır talazlarının post-modern pasağıyla arındı kentleri derin vadili platolar olan dostları özlüyorum uzaklarda hala, üzerlikleri simetriyle dizen insanlar var çetene yapraklarına çarpan ışımaları gözleriyle karşılayan uykusuz bir ceninin huzursuzluğu avutulmamış onca kalabalığın sancıları kendi boyuna denk olamayan gölgelerin gelip gitmeleri gün içinde umudu ve hüznü karnında taşıyan gebeliğin erkencilikleri kim ki; kendi adıyla tanışırsa yalandır zamana edilen eşlikte kaybedilen namusun paslarıyla ricat eder belki de gece olsa uyusak yüzlerce yıl |