Ah Yalınç Ömrümün Pervasız Cümlelerigöğemsi mavinin denize yansımasına yankı dediğim, örselenmişliklerin "hududu bulandır"dığı günlerdi öyleydi.. güzdü.ilkyazdı.ayrımsayamıyordum.. çiçek adlarını öğrenmeye başladığım günlerin seheriydi... yağmurun toprağa yıldırım gibi düştüğü gecelerin korkunç saatleriydi... çocuk muydum değil miydim yoksa sadece öyle olmaya mı çalışıyordum bilmiyorum... sevdalanmışlıkların yaşattığı serguzeştleri yaşıyordum biliyorum okumaya çalıştığım okumaya çalıştırıldığım günlerdi öyleydi... kuşlara sarılma isteğimin beni sonsuzlaştırdığı günlerin yeşilliğiydi karda el izleri bırakmaya çalıştığım uzun kış geceleriydi güneşin sildiği izleri aradığım saatlerdi güneşin aradığı izleri sildiğim saatlerdi orda başlıyordum kendime orda bitiyordum orda bitiriyorlardı... diyordum ki bir şey olmalı beni dağlara,taşlara,kuşlara,size,herkese,her şeye bağlayan bir şey olmalı söylensin artık bitsin bitecek olan umut ile kandırdığımız ruhumuzu ovan bir şey olsun da bitsin hani kayan yıldızların tılsımı kadar bir şey güneşi oyuncak sanan çocuğun gözlerindeki gibi olsun artık,olsun.. olsun da bitsin artık bitecek olan. Siz de anlamadınız biliyorum siz de bilemediniz beni,ilkgençliğimi,çocukluğumu... geceleri yağar bu kente yağmur geceleri devinir bu kent geceleri uyanır bu kent geceleri...geceler.. yani olagelmişliğin olagelecek olmasını istenmediği bir kente geceleri olur her şey..geceleri.. yorgun,yaralı çocukluğum gibi yatağımın üstünde uçuşan ölümü izler gibi bir otobüsü yangına verir gibi uzun yolların sonunu getirmek gibi siz de bilemediniz beni siz de anlayamadınız... ah yalınç ömrümün pervasız cümleleri ölümün istemleşmesini önleyebilecek ne var ki "umut" mu dediniz benim zamanın her saniyesinde dilimden düşürmediğimi mi öğretmeye çalıştınız bilirsiniz bunu bilirsiniz çünkü siz evet siz gündüz çocuk geceleri büyüyenlersiniz mütevazisiniz öylesiniz ama büyüyorsunuz... büyü.. ve günler... o ne olduğunu kestiremediğim zaman dilimi kimin neden bende olduğunu bilmediğim kimin neden kimde olduğunu bilmediğim yani sözgelimi bir sevgi neden sonsuzlaştırır insanı.. neden sonsuzlaşmak ister insan sadece söylemleşmesinden mi umudun yoksa yine siz mi siz büyüyenlerden mi megaloman kişilikler mi yetmez bilirsiniz yalnızlık insana yalnızken bile olmadığını bilmeyen insana kardelenlerin devindiğini hissedersiniz ama bilmezsiniz bu bir şakaydı... unutmuşum şakayı da yani neyin şaka olduğunu da haylar mı beni bilmem ki bilip bilmemem.. neyi bildim ki şimdiye kadar neyi bildirebildim neyi anlatabildim ben, evet ben aslında aslında gidip gelip gidip gelip nerde duracağında karasız olan çocukluğumun evindeki duvar saatinin sarkacıyım olsa olsa.. büyümüş olsam da ben o’yum.. öznesiz kalmış yaşatınımın yüklemiyim. ah yalınç ömrümün pervasız cümleleri çiçekler,böcekler,kuşlar,kelebekler.. mavi ve yeşiller.. umut ve yaşamlar.. diyalektiğe vurulmuş avuntular sessizliğe sıvanmış günceler ey adı neyse o olan şeyler ey siz ey siz..! aksi kendine olan siz ama "insan kendi olmalı" da der ustam da insan başkasıyken ne yapsın.. yani ne demeli size beni sizsiz bırakan size beni kendimsiz bırakan size ne demeli.. insan başkasıyken ne yapsın be ustam insan başkasıyken ne yapsın.. ve yağmur... sevdiğim kadar korktuğum sevmediğim kadar yaklaştığım o yosun yeşilliği o... söyleneceklerin söylenememesi bundan mı acaba ya da ruhumun assızlığı mı söze gelmişliğin bile tanımlanamaması omsa birileri hani omsa diyorum soyutlaştırmaya yeter mi ki aklın güneşe sarmalanması ve yağmur... yani denizi hiç görmemiş olan ben kendine bu kentin yağmurlu günlerini denizleştiren ben güz müş kış mış ilkyaz mış yaz mış ney miş de ben ney mişim..? Chopin’in herhangi bir valsinde parmağını usulca dokundurduğu herhangi bir nota olmak istemişim öyleymişim.. korkum zamanmış gözlerim yeşilmiş yaşım yokmuş çocukmuşum ya da çocuklaşmışım suskuymuşum dilmişim kendim olmamışım hiç öyleymişim... "Ne demeli şu halime" yapabilinecek ne olmalı ki gün doğumunun verdiği huzur kadar olsun da gelsin düşlerim... yağmurları ıslatan güneşim gökkuşağını silen gülüşlerim doğdum çocuk oldum büyüdüm çocuk oldum öldüm çocuk oldum ölecem çocuk olacam.. "ne demeli şu halime" Ah yalınç ömrümün permasız cümleleri... Hasan Bilgin |