Ve Güz...
’bazı ırmaklar öldükten sonra kavuşurlar denize’ *
kurumuş nehirler gibi şimdi eylül... çaresizliğime kanat çırpan yapraklar rüzgarlara işlenmiş sağanak olur ve gözlerinden aldığım ışık gelir ki seninle yaşadığım sensizliğime umut boğulacak bir su arar pervasızca kim anlar şimdi korkularımın diretkenliğini zamana bırakıp, assızlığına mı yaşamalı varoluşumun üzerine kurulu bir sevgi belki kavak yelleri, yıldızlar, ay ve güneş... gün hazan mevsiminin getirdikleriyle sızar içimin yara almış sonsuzluğuna... yollar ve yıllar arasında kalmış şimdi benliğim gidip, gelip. ölüp, dirilen bir yaşama bağlanır mı karanlık iki tüneli geçen bir trene binmiş umut. ki umut ve yaşam diyalektiğin en güzel örneği salt yalnızlıklardan alınmış divane aşklara ilkyaz çocuklarının gördüğüdür belki de deja vu ve şimdi kavaklar zamansızlığına kanat çırpıyor ben, suskunluğumun doldurduğu içimde sana dair kelimelerimi öldürüyorum ruhuma sızan acılar gibi sızıyorum gecelerimin yıldızsız kalmışlığına mutluluk bir mucize gibi gelince kapıma ve gökyüzüm mavilenirse yine kalmak, bana huzurun getirdiği sıcaklık sensiz kalmanın korkusunu sana bıraktığım yüreğime gömerim ve ruhum bende sana dair varlık millerce yol katedip aşkları devralır mı zaman sonsuz bir şehirde kaybolmuş bir çocuk gibi denizi mi aşk edinmeyliyim kendime şimdi gece ve gündüz gibi sıralanan umutlarımın peşinde... ama korkum tekrarın diretkenliğidir çünkü korkum tekrarın diretkenliğidir varlığını güneş edip yaşamıma assız ve pervasız kelimelerde ararsam eğer seni... " eylül işte; namı diğer, hüzün..." ** Hasan Bilgin * Murathan Mungan **İskender Pala |