ŞAH MAT...Ölü iklim; ölü turna Düşlerin ana karası lades’ten ibaret bir sihir. Yeltendiğim her hamlede şah-mat İçimin iskelesi yıkıldı çoktan Albenili bir hale içimde nakşeden ölü mevsim Dikmişken gözünü heybetli güneşe. Ölüden bozma her zerresi imkânsızlığın Devasa bir kentin de mabedi adeta Geçit vermeyen o istikamette dirilen bir sure Anıp da adını dünün Mekânı kayıp bilinmezin Esefle yıkarken yüzümü Yâd ettiğim renkli yüzü hayallerin. Bir mürşit gibi sonrasını bilen Kâhinin yedi emine haczettiği her iksirin Tınısında muhalif yorgunluk Dirliğe ve dinginliğe haset bir yüklemle Seyredip de dünün kozasından Alkış tuttuğu cenneti yaşarken cihanın merkezinde. Kimi fani yoksun ya da noksan Ölümü dillendiren her lanette Baş aşağı duran bir lale yine İçimi döktüğün şah damarımdan da yakın Bir nebze huzura biat yakarışıma Ses veren maneviyatın haşmeti Göğün de kerameti Ben nasıl ki yoksunum benliğimden Kendimi emanet ettiğim her bir duam Akıttığım kiri ve kini yüreğin Ellerimle süt beyazı bir sünger Dip dibe masumiyetle Akışına bırakmaksa hayatı Teyelli bitimsiz yürek sesi. Hamt ettiğim her an’ım Anılarıma düşkün sefil varlığım Bir mürit, bir derviş Bir menkıbe içimle örtüşen her yemin Aşkın izanı Devasa gök kubbenin kucak açtığı Sonradan görme bir lütuf adeta Eridikçe yaşlarım taşan bentleri yıkan Mızrabın dillendirdiği soluk güncem. |
Sonradan görme bir lütuf adeta
...
Sonsuz sevgimle...