MAKÂM
Rast getirdim bunca seyri, hep tevfîk-î Mevlâ ile
Besteyledim gavli gayri, meşkle daha evlâ diye Söyledim baştandır tâ ki, cümle meşk aşktandır diye Cümle meşkte seyr, Hakk’tandır; seyreyler hep Mevlâ diye. Nice seyrde nice perde… gezilirse makâm eyler Bunca seyrde bunca perde nâ abestir, tamâm eyler Herkes seyrde, seyr perdede; türlü seyrde seyrân eyler Kinnleyeni rân eyler de dinleyeni hayrân eyler. Nice makâm, orda başlar orda biter ki, dügâhtır Dügâh ki, biri tama’tır diğeri fenâ fillâhtır Bunca seyr, telvîn bundandır; bunca meşk de bundandır Seyreyleyin bencileyin; bunca uşşâk, kâinattır. On sekiz bin âleme makam-ı Arş’ta seyrân vardır Arş, marş ile seyrân iken kula aşk ile ikrâm vardır Âlem, dûgâhla nevâda gezer; orda makâm vardır Aşkla divânedir alem; bundan her gün bayram vardır. Arzdan Arş’a bunca âlem iç içe… Hep kıvâm vardır Bunca âlemde hep kıvâmında nice makâm vardır Esasında bunca makâm, uşşâktır; aşktan merâm vardır Uşşâk kulluk makamıdır; çünki Mevlâ’m vardır. İç içe makâmlar ama, hepsi uşşâktır aslında Hepsi sırılsıklam âşık; çün Hakk’a icrâ faslında Uşşâk, bunca makâma masdardır hicâb vaslında Uşşâklığı kâinâtın, tabiatında aslında. Hicâbında farkı konur, icâbında makâm için Seyre dalar hicâbında ol sadâ merâm için Ol merâm ki, icâbında olsa da söz sarâm için Olmasa da icâbında, fark etmez, öz darâm için. Tutuşur bu öz, o öz çün(!); o öz, bu özden daha öz Çün o öz, özü bu özün; yani bu öz, o özle öz Verile bu öze sözün özü; ondan böyle der söz; Çün bu söz öze o özün sözü; ondan kıvâmlıdır bu söz. Her makâm ki, aşkı îfâ içindir hep Mevlâ’m için Makâmdan makâma cevze verilir, aşka devâm için Getirir rûhu kıvâma, cezbe verilir şevke devâm için Yan yâre diye daima cevye verilir, cezbe devâm için. Cezbelenilir makâmda, kıvâmdan bayıldığından, Makâmdan makâma hâmda, devâmdan ayıldığından, Âşıklar aşka ğarâmâ; karâmdan(!) yayıldığından, Aşktan başka hâl arâmâ, harâmdan sayıldığından. İkaz et dîle hicâzda; yapman gereken edebtir Hicâz et yâre niyâzda; bu garîbliğe sebebtir İcâzet yeri hicâzda(!..) çünki ilelebedtir… Vecâzet kıla niyâzda kim ki, kabûlü elbettir. Gündüzler meşğaldir kâlbe; her iş ona pek cefâdır Geceler meş’aldir -peh peh…-! Şu’leleri zevk-û sefâdır Dem-î seher bahâdır ve hebb-î seher kaç defâdır Eser durur, ahadır be…! Rîh-î makam-ı seb’adır. Makam-ı seb’a ki, “Seb’a semâvâtın tıbâkâ”dır Meşktedir yedisi de; yed-î kudreti Hüdâ’dadır Seb’a bundan almış ismi; ismi ile müsemmadır Şerbetlidir, şebnemlidir… Çeşmî giryânla edâdır. Kim ki şebnemli seherde ağlamaz ise ezâdır Seher denen mühim demde çağlamaması nizâdır Beher zerresi katrede… bunca âleme fezâdır “Be” nuktesi misâlinde ma’nâlar aşka sezâdır. Yedi kat semâ maşkîdir, ilâhî havasıyla Seb’a, yedi semâ hâlidir vallahi tamâıyla Sabaha dek seb’a eyle iyidir, meşk edâsıyla Mevlâ bile, nidâ ile verir melek sadâsıyla(!…) Evlâdır aşk, Arş’tan a’lâ daha bahâ ind-î Hakk’ta Çün Arş, aşk ile marş ola(!) daha hâla şimdi gâhta… Hakk, arş-ı a’lâdan a’lâ tam istivâ dîl-î gâhta; Dîl, ondan âhta, sabahta-akşamda ondan tamahta... En muhteşem nevâ ka’be, nâ muhteşem arz sathında Muhteşem ka’be, muhteşem Beyti-l ma’mûrun tahtında Beyti-l ma’mûr, Arş tahtında; nevâ Arş, fezâ sathında Nûrdanedir Arş, Hakk’ında hep döne döne hattında. Ondan mı döner beşer de aceb, ka’be etrafında?! Galiba sebeb bu seyre; diğer nevâ, Arş tahtında Beyti-l ma’mûr o nevâ; ka’be de onun tahtında Beşer de ka’be tahtında dönerek, sevme bahtında... En a’lâ nevâ, Arş-ı a’lâ; hemzemîndir kâinâta Felekler, melekler… gezer, her zaman her tarafında… Kimi rükû, kimi kıyâmında kendi makâmında Yer-gök, hepsi kıvâmında; Hakk’a gitme tamahında… Bir çok beşer şaşmış, zerre iradeyle vuruşuyor Mered ganere mel’ûnla her mevzûda uyuşuyor Bir nevi nevâ nefsinin hevâsında dolaşıyor Sanki aklı a’lâ, ukalâ; bir de Hakk’la dalaşıyor. Arş gâhtır aşka bambaşka…! Hep makâmlara nevâdır Arş, marş edildi âleme; on sekiz bin ihtivâdır Dîl, Arş-ı a’lâdan a’lâ evlâ gâh-î istivâdır Çünki bir isteği vardır; o da, ol Hakk’la ittibâdır. Kılmış arş, Hakk’la ittibâ ki, rabbanî istivâdır Dîlde bu istivâ daha ihtivâ aşk-ı Mevlâ’dır Arş-ı a’lâ, dîl kadar a’lâ değil aşkta hâlâdır… Gâh-ı a’lâdır o hâlâ; dîlinki, aşk-ı a’lâdır. Aşk eyler arş-ı a’lâ da, takâtı kadar Mevlâ’ya Azalıp çoğalmaz aşkı; işi çün döner Mevlâ’ya Ama gör bak, artar kalbin aşkı, uçar Mevlâ’ya Her gâhı bî gâh olur arş dahi aşk-ı a’lâya. Her gâh elvânî orada; telvîn eyle aşk ile sen Her zerren bî gâh orada, Hakk ile-aşk ileysen sen; Hazır ol kardeşim, kemâle. bayağ-bayağ ermeğe sen! Nâzır ol ol dem cemâle, doya doya sevmeğe sen! Meşkmiş sesi bunca âlemin, dönerken çıkardığı; Şevkmiş nesi varsa âlemin, Rabb’ine hâlden bayağı… Hep iniltiyle ALİ’nin, yerken cennetlik dayağı, Sevgili Rabb’ül âlemin imiş o dem dayanağı. |
Mubarek Ramazanınız Bereketli olsun…
Kutlarım…
.................................. Saygı ve Selamlar..