Sensiz Bu Şehir Ölüdür
Sensiz bu şehir ölüdür,
Yitirilmiştir son savaş, Ve pay edilmiştir ganimet, Payımıza uçurum düşmüştür. Dikenli t’ellerle örülmüş çitler, çizilmiş sınırlar. Sığmamışız bir sevdanın kovuğuna, Yağmurlar yağmış üzerimize,nisan akşamlarında, Boğazımıza kadar kana batmışız. Sensiz bu şehir ölüdür. Çünkü çürüttüler soyumuzu, Çoluk çocuk demeden,içtiler güneşimizi Sütten kestiler kundaktaki bebeğimizi, Kilit vurdular dilimize. Ç’ağladık bizde bir hayli zaman, Başımızı gömüp avuçlarımıza, Dinledik rüzgarı,nehirler kırmızı aktı, Gök mavi ağladı,ben sustum, sen gelmedin. Sensiz bu şehir ölüdür, Çünkü unuttum annemin o narin sesini, Babamın hüzünlü bakışlarını, Ve unuttum kaçak çayın kokusunu,tütünü. Sonbahar dökülüyor avuçlarıma, Ve flu bir sızı,çörekleniyor b’ağrımda. Sus diyorum ulan sus, İçimden taşan o çocuğa, Dönemeçler geçiyor, Ve baygınlık hissi veren sesinin, Özleminden düşüyorum. Belki ’eylüle isyan’ Belki karaktersiz bir diz çöküş bu. Sunulurken kanım ab-ı şerbet niyetine, Namert iniltilerinden sana taşıyorum. ’sus’ diyorsun,içimde kan kaybeden çocuğa. Gösterme acılarını kimseye, Güçlü ol diyorsun, Sensiz bu şehir ölüdür Ve ben ’enkaz’ yığınıyım. Soğuk ve yıkık duvarlara yaslayıp, Çürük sırtımı,seni bekliyorum. Tez gel bir şehir ölüyor. |