CADDEBOSTAN
Sen beyaz diye seslenirsin tüm bulutlara
Oysa bende gittiğin günden beri tüm renkler kara Kıskandı içimdeki ayrılık başkentini Ankara Bir sözün yok mu kuraklığımda can çekişen rüzgara? Yıllar acılarla kenetlenmiş, küflenmiş evin duvarları Kemikleri sızlıyor eski fotoğraf karelerimizin Yazdığım her kelime çırpınıyor kulaklarında O son söze yenik düşüyor bütün sustuklarım Gel... Engel ol bu gözyaşlarıyla bezenmiş sel baskınına Geçirmiyor kapıdan kimseleri mor sümbüller Sana benzeyen bir yüz görse o yöne uçuyor kuşlar Camın kenarındaki örümcek bir santim ilerlemedi Gel; bağır, çağır, bunu bile özledim Ellerimden rol çaldı, nasır tuttu gözlerim Caddebostan küskün kalmış tüm âşıklara Ferhat ile Şirin diyorum, dağ diyorum, aşk diyorum Senden başka birini kabul etmiyor yürüdüğümüz yollar Gel, bir daha gitmemek üzere Sen son kitabını okurken Dostoyevski’nin Benim içimdeki kül yığınlarını görmez olmuşsun Ateş çığlık atarken şehrin ulu orta yangınında Kaskatı kalbini sahte gülümsemelerle doldurmuşsun |