ölü....dinle ruhumun veda notalarını dudağımdan dökülen cümle cehennemi manasız bir şiir gibi yakıyor içimi şimdi oysa nasıl da severdim türkü söylemeyi dilimde yokluğunun acısı var olmamışken aslında iyiyim sen sevi(ş)lerimdeki soluksuzluğumu saymazsak ömrümün talan olmuş gidişatını toparlıyor kalbim üstelik parmak uçlarımın üstüne de kar yağıyor şimdilerde ne yana dönse solum, uçurum uçurum sensizlik ki başına buyruk kelimelerin ölü sessizliğinde dans ediyor ruhum arada delirir gibi yalpalayarak bilmezsin sen sıradağlar gibi uzanan kirpiklerinde avundu benim gözyaşım ay dolandı göz pınarlarıma sonra karalanmış kağıtlarca ve yağmura karıştı kokun garip bir hüzzam boşluğundaki silik yazılarda ....yerler izmarit barınağı küllerle mi savruldun sevgili hem şakaklarımın pıhtısı umrumda değil ki reva gördüğün ömür geçiyor bir şekilde canında tamu korkusu biriktiren akşamlarda deli saçması düşlere uyuyorum bazen ay yüzlü mor şafaklar salınıyor benliğimde kaybediyorum sonra kimliğimi ağaran gül gününe karşı yüzümde eylül perçemlerinin gölgesi ....yansın ışığın hâreleri ört geceyi üstüme zihnimle alay eden uğultular, s’onsuzluğa akan şah damarı sanki ahrâzlığımın koynundan sıyrılıp da tükeniyorum tüm evren s’ağır göğsümün derinliğine ki anladım p’ak bulutlara sığıntı imiş mizâcım yağmur kokan ayrılıklarda tıkandı vakit avaz avaz yok oluşlarım kırık aynaların hapsinde ayaz günlerimde bin avuç kırağı birikintisi ve kalp suskunluğu dağ boylarının onulmaz yamacı gibi kuzeyinkızı/eskiyendünlereyolculuk |
Şiir sür gitsin.
En kalbi tebrik ve;
Sayygılarımla
Figani