Sevdalı Ruhun Anatomisi
Sevdalı Ruhun Anatomisi
Mevsim hazan, sararan yapraklar, Bir oraya, bir buraya savruluyor. Sevdalı ruhun anatomisi , Kartal gibi, yüksek tepelerden, Yankılar eşlik ederken, kanat çırpıyor. Düz ovalara salıverse benliğini, Belki de, uçurumlardan yüreğinin çırpınışını, Kanayan gözlerini, örselenen özünü kurtaracak. Belli mi olur, belki de aşk şelalesinde, Tüm bedenini, aşka tutsaklığını kırklayıp, Kirli yüzünden ve kirli ruhundan arınacak. Şimdi, sevdalı ruhun anatomisi, Coğrafyanın buz tutan kucağında, Kalpsiz gözler eşlik ederken, Aşkın meş’alesinde üşüyen ellerini çırparken, Yıldızları toplamaya çalışan düşüncesinde, Islık çalan rüzgarın ritmine, bir de yağmurun sesine, Hele de bir oraya, bir buraya savrulan sarı yapraklara, Alay edercesine, çocuk şenliğinde raksa dalıyor. Mevsim hüsran, ağlayan aşıklar, Kuruyan hazan gülleri, ötmeye küsen ya bülbüller, Ya dağlarda ki o güzelim kardelenler, Tek tek, vuslat diye diye, asumana ses veriyorlar. Sevdalı ruhun anatomisi, kabus rüyalara dalıyor. Toprak nadasa çekilince, sanki yılanlara kucak açıyor. O toprak bir gün, yeniden nice fidanlar doğuracak. Sevdalı ruhun anatomisi, her zaman, böyle hüsran kokmayacak. Elbet bir güneş doğacak ki; tüm acılar mutluluğa gebe kalacak. Şu an, sevdalı ruhun anatomisinde güvercinler uçuyor. Kan damlayan gözlere, zeytin yaprakları sürme oldu. Karanlığın bekçisi yarasalar, bir gün, aydınlıktan, Öyle karanlık dilenecekler ki; hallerine kartallar gülecek. Kan damlayan kanatlarına, Akbabalar konacak. Ve O an gelince, hiç bir ’sevdalı ruhun anatomisi, Sevmek ile suçlanamayacak ve sevdalar günah olmayacak. Zifir karası gecelerde, uykular firar edemeyecekler. Ölüm karası ayrılıklar, vuslata esir olacaklar. Ve bir gün, kara kışlar bile, ilkbahara ’merhaba’ diyecekler... Bilgehan Emirşanoğlu |