17
Yorum
51
Beğeni
0,0
Puan
2609
Okunma
Rubai’nin Özellikleri:
- Kafiye düzeni aaxa ya da aaaa biçimindedir.
- Rubailerde aşk, şarap, dünyanın türlü nimetlerinden yararlanma, hayatın anlamı ve hayat felsefesi,
tasavvuf ve ölüm gibi konular işlenir.
- Rubai diğer nazım şekillerinden farklı olarak özel bir ölçüyle yazılır. 24 kalıbı vardır.
- Rubaide ilk iki dize fikrin hazırlayıcısıdır. Asıl söylenmek istenen düşünce 3. veya 4. dizede ortaya çıkar.
- Genelde mahlasız şiirlerdir.
- Rubai Edebiyatımıza İran Edebiyatından geçmiştir.
- Rubai’nin en büyük şairi İranlı Ömer Hayyâm (XII. yy)’dır. Türk edebiyatının en usta şairleri Kara Fazlî,
Azmizâde Haletî, Nâbî ve son dönemde de Yahya Kemâlir.
- Rubai bir edebiyat terimi olarak özel vezinlerle yazılmış dört mısralı bir nazım biçiminin adıdır. Bu
nazım biçimi İran edebiyatında doğmuş; Türk edebiyatına da bu edebiyattan geçmiştir.
Rubainin kafiye düzeni iki beyitlik nazımlarda olduğu gibi genellikle "a a x a"dır. Bunun yanında kıt’a gibi "x a x a" şeklinde kafiyelenmiş ve dört mısraı da birbiriyle kafiyeli "a a a a" şeklinde Rubailer de vardır. Dört mısraı birbiriyle kafiyeli Rubailere rubâ’-i musarra veya terâne adı verilmiştir.
Rubai, bu nazım biçimine özgü ahreb ve ahrem adları verilmiş iki grup vezinle yazılır. Aslında Rubaiyi nazım ve kıt’adan ayıran da budur. Rubai vezinlerinin sayısı 24’e kadar ulaşır. Bunlardan mefûlü ile başlayan 12 vezin kalıbına ahreb, mefûlün ile başlayan 12 vezin kalıbına da ahrem adı verilmiştir.
Türk şairlerinin Fars şiirinde diğer nazım biçimleri için kullanılmış olan bütün vezinleri kullanmadıkları ve bunlar arasında bir seçme yaptıkları bilinmektedir. Bu şairler Rubai vezinlerinde de aynı yola başvurmuşlar ve Fars şiirinde kullanılmış Rubai vezinleri arasında da bir seçme yapmışlardır.
Ahrem kalıplarında açık hece sayısı daha az olduğu; dolayısıyla bu gruptaki vezinler Türkçenin ses sistemine uygun olmadığı için Türk şairler Rubaide daha âhenkli olan ahreb kalıplarını kullanmayı tercih etmişlerdir.
Rubainin kendine özgü vezinlerle yazılmak dışında bir başka özelliği de bu nazım biçiminde her mısrada farklı bir veznin kullanılabilmesidir. Ancak bir Rubaide kullanılan farklı vezinler aynı gruptan olmak zorundadır. Bu zorunluluktan dolayı bir Rubaide ahrem grubundan bir vezin kullanılmışsa, dört mısrada da ahrem, ahreb grubundan bir vezin kullanılmışsa dört mısrada da ahreb grubundan vezinler kullanılmıştır.
Türk edebiyatında en çok kullanılmış Rubai vezinleri (kalıpları) şunlardır:
Ahreb
1. mefûlü mefâ’îlü mefâ’îlün fâ’
2. mefûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fe’ûl
3. mefûlü mefâ’ilün mefâ’îlün fâ’
4. mefûlü mefâ’ilün mefâ’îlü fe’ûl
5. mefûlü mefâ’îlün mefûlün fâ’
6. mefûlü mefâ’îlün mefûlü feûl
Ahrem
1. mefûlün fâ’îlün mefâ’îlün fâ’
2. mefûlün fâ’îlün mefâ’îlü fe’ûl
Rubai dört kısa mısradan ibaret bir nazım biçimi olduğu için şair, söyleyeceği sözü bu dört kısa mısra içinde söyleyip bitirmek zorundadır. Bu nedenle de Rubai nazım biçimiyle daha çok felsefî düşünceler ifade edilmiştir. Rubailerde farklı konular da işlenmiş olmakla birlikte gazelde olduğu gibi, sanat ve üslup kaygısı bu nazım biçiminde ifade edilmek istenen düşüncenin önüne geçemez. Bu dörtlüklerde genellikle ilk üç mısrada okuyucu söylenmek istenen düşünceye hazırlanmış; son mısrada da bu düşünce etkileyici bir şekilde ifade edilmiştir.
Divan edebiyatının yetiştirdiği en ünlü Rubai şairi Azmîzâde Hâletî (öl. 1631)’dir. Türk edebiyatı Batı edebiyatının etkisi altına girdikten sonra Türk şairleri ünlü İranlı Rubai şairi Ömer Hayyam (öl. 1123)’ın Rubailerini manzum olarak Türkçeye aktarmak dışında bu tarza fazla ilgi göstermemişlerdir. Bu dönem Türk şairleri içinde Rubai tarzının en önemli şairi Yahya Kemal (öl. 1958)’dir.
Rubailerde genellikle mahlas kullanılmamıştır. Bir şairin yazmış olduğu Rubai sayısı fazla ise, bunlar divanların sonunda kafiyelerinin son harflerine göre sıralanmıştır.
Rubai Örnekleri
Örnek:
Aşağıdaki dört mısraı da birbiriyle kafiyeli Rubai, rubâ’î-i musarra’ ya da terâne olarak adlandırılmış olan Rubailerdendir. Ayrıca bu Rubainin her mısra’ı ahreb grubundan farklı bir vezinle yazılmıştır. Mısraların vezinleri sırasıyla mefûlü mefâ ’ilün mefâ’îlün fâ’ / mefûlü mefâ’îlü mefâ’îlünfâ’ / mefûlü mefâ’ilü mefâ’îlün fâ’ / mefûlü mefâ ’ilün mefâ ’îlün fâ dır.
Gördüm seni elden ihtiyârum gitdi
Bakdum kadüne sabr u karârum gitdi
Hâk oldum ü her yana gubârum gitdi
El-kıssa kapunda i’tibârum gitdi (Fuzulî)
Rubâ’înin düz yazıyla dil içi çevirisi: Seni görünce elimden iradem; boyuna bakınca da sabrım kararım gitti. Sonunda toprak oldum ve zerrelerim her yana dağıldı; kısacası kapında itibarım gitti.
Örnek:
Aşağıdaki Rubai Azmîzâde Hâletî’ye aittir. Bu Rubainin kafiye düzeni bir önceki Rubaiden farklıdır. Rubaide üçüncü mısra dışındaki mısralar kendi aralarında kafiyeli, üçüncü mısra’ ise serbesttir. Birinci, ikinci ve dördüncü mısralar mef’ûlü mefâ’ilün mefâ’îlüfe’ûl, üçüncü mısraı ise mefûlü mefâ’ilün mefâ’îlünfâ’vezinlerindedir.
Esrârını dil zamân zamân söyler imiş
Hengâme-i gamda dâstân söyler imiş
Aşk ehli olup da mihnet-i hicrâna
Ben sabr iderin diyen yalan söyler imiş (Azmîzâde Hâletî)
Rubâ’înin düz yazıyla dil içi çevirisi: Gönül sakladığı sırları zaman zaman söylenmiş; üzgün zamanlarında ise destan gibi söylenmiş; âşık olup da ayrılık çilesine "sabrederim" diyen yalan söyler imiş.
Diğer Örnekler:
SİLKELEN BİR!
Hâlıkından rızk uman çok hiç meşakkat çekmeden
Oysa toprak sofra kurmaz meyva vermez ekmeden!
Silkelen bir ey utanmaz cürm-ü meşhud madrabaz
Sen felekten gün çalarken bastığın yer çökmeden!
- . - - / - . - - / - . - - / - . -
NE FAYDA
Gönlümde hüzün gülleri; son demde hazan var
Hüzzamda sazın telleri; bir gamlı ozan var
Bahtın kesesinden neşe çalsam da ne fayda
Farketse utanmaz nice gammaz borazan var.
_ _ . . / _ _ . . / _ _ . . / _ _
SU/S/AYIP
Ne zaman az bûse umsam dudağından, susayıp
Sezilir îkâzı yârin, bakışından; sus ayıp!
Teneşirlik bir utanmaz bana mecnun dese ne
İçerim billâhi zehr olsa elinden su sayıp
. . - - / - . - - / . . - - / . . -
GÜ/L/ E/N/AZ
Bir zamanlar şendi bülbül; mâzi olmuş güle naz
Gamlı gülzâr hayli bîzâr; hem, diken çok gül en az
Bir acâyip asra çattık; böylemiydik, düşünün!
Hem muhabbetler sanaldan; hem de içten gülen az
_ . _ _ / _ . _ _ / _ . _ _ /. . _
SiZiN OLSUN
Diyorlar ki biraz gayret; silinmez bir izin olsun
Şu âlemde şuârâ çün divan kurduk, dizin olsun...
Musallâya konan bahtım; tadımlıkmış benim devrim
Nasıl olsa talan ömrüm, kalan ömrüm sizin olsun...
. - - . / . - - - / . - - - / . - - -
Mecit AKTÜRK
Berlin, 08.12.2018