Şimdi üryan geldin üryan gitme vakti...
Zifiri karanlık dört duvar kelpiç mahsenim
Yağan kar bacası akan taş nina Leğende yıkanan cocukluğum Dumanı tütmeyen saç soba Üstündeki bir bardak için kaynayan ıbrık Yanmayı bekleyen tezekler gevenler Yolları kapalı karlı kapım Işığı yanmayan gazlı lanba Tükenen ekmeğim aşım Aç yatıp tok kalkmak zorunda kalan gençliğim Çamair çiteleyen tokkaçlanan ömrü hüzzanım Çeşmesi donup kuyudaki buzlu suyu ısıtan sacayağı Kar kürüyen buz tutan ellerim Boyumu aşan sozak kar Firtınada gözgözü görmeyen nefessiz eden rüzgar Sabahları zindan eyleyen gün göstermeyen ciğer acısı Hrybesindeki kıt kanaat yetiremeyen kanlı gözyaşım Kara trabzon lastığı altı delik yalın ayak gezen peçeli sevdam İki ters bı duz tokunan yamalı hırkam Erhamindakı gölgelen mercan gözlü nenem Kasketindeki boynundaki sarıp sarmaladıhın püşindeki püsküşüm Ziğarantaki tabakan yaprak cigarandaki tütünüm Ne vakit burnumda tüter oldunuz Ah heybemdeki geçmişim Yolum uzun acıların izlerinde mıh gibi çakılı kaldı Gözüm arkamda gözüm açık giderim özlemlerle Hasret belledi bu gelen zaman yokluğunu çektiğim geçmişimi Adaklar adasam kurbanlar kessem geri dönmezmi gidenler geriye Ne acılara ne aclıklara direndi bu boyu ölçülemeyen gençlik denen illet Dillenmedi bir gün olsun bü kayıp virane köhne hayatım Sustu sabretti direndi yaüan karakışa inat Şimdi ne lapa lapa kar yağar nede ac yatıp tok hissettiren yoksulluk Eskiden fakirdik para görmezdi cebimiz Cep delik deşikti üsüyen parmaklarımız yüzünden Şimdi ne vakit paranın yüzü soğudu Satın almaya doymayan nefsimiz ne cebimizi ısıtır nede insanları Kelpıç bınanın damında bacasında ömür eylerdik Şimdi dört duvar arasında camsız balkonsuz hapis eyleriz Neydi bizi satın alan Yoksullukmu varlık mı yoksa geçen zaman mı 1000 yılöarın 2000 lı yıllara hasret kalısımı Kolaylaşan hayat şartlarında paha biçilemeyen yoksulluk Körpe kundakta aclıktan ölmeyı bekleyen körpem Ölüm ne cok sana yakışır el oyması beşiğinde Kefenin el işlemeai göz nuru kasnakta gerili El oyması işlemeli kefenin hazır kilitli sandıkta Bohcanda elleri kınalı kekiğin Arkanda ağit tutar zılgıt ceker basucunda anan baban Sen gideli mevsimler değişti gün tutmaz geceye Geceyi aydınlatan ayın mahşeri günü bedbah eyleyen güneşin kızıllığı Şimdi cehennem ateşi kızdırır içimi İçimi yakıp kavurur susuz çöller Kirlendi hayallerim karalandı kara defterim Gün bu gündür gitme vakti Kındağın ters döndü ocagın battı Gün bu gündür devri alem kapılarını kapatır Uçuşan kuşlar teyyarenın pervanesinde can verir Şimdi doğmalardaki ölmeleri baştacı etme vakti Heybemi dağittım kalmadı ardım sıra Sır eyledim hiç eyledim Zaman vakte bölünme vakti Bin kurbanla dirildim bir kurşunla irkildim Şimdi gidenin canı soğuk kalanın bedeni sıcak Ac kalan kursağım doymak bilmeyen nefsime gebe Kırk kapı çalsan ne fayda Heybendeki bugdayın un edemedikten sonra Gölgesinde sırtını verdiğin ağac meyve vermedikten sonra Beton toprağa demir kapıya minnet eylesen ne fayda Kilit tutmafıgın kelpıc evin Şimdi kırk kapıyı kır defa kilitlesen ne fayda Giderken gecmişten gelirken gelecekten heba ettiğin cüssen Şimdi vakit gitme vakti Teslim et geldiğin günden aşırı aldıklarını Şimdi üryan geldin üryan gitme vakti |
Tebrikler saygılar