Gün...Hafakanların çığlığını, yıldızların damlasına üfürüyorum ölmeden önce boynum, dar ağacında uzadıkça uzuyor. tükürüğüyle doluyor alnım karıncaların... birkaç ifade damarımın isinden gizlice geçip, göğsümü deliyor. üşüyorum ararken seni sevginin mavi dumanlı semtin de. dönüyorum sokakların geniş omuzunu çiğneyerek, evlerin kirli sayfalarını karıştırarak... caddeleri karartan tülleri kırarak sonra gözlerimi parçalayan kalabalıklarda, bir ikindi vakti gölgeni kovalıyorum oryantal söylemleri ve eskil yüzleriyle kadıköyün ucuz kontları uykudayken böcekler böceklerle sevişiyormuş derin sularındayım hayatın/en ıssız koylarında cehennem benimdi cennet herkesin dedikodu tacirleri çoğalıyor salaş meyhanelerde böcekler böcekleri sevmiyor anlaşılan üretenler parazitleri sevmiyor dünyanın kanayan her yerinde aynı sesle ağlıyor bütün çocuklar göremiyorlar/yüreğinde yangın var ülkende talan hani şaşırıp uzatsalar ellerini parmak uçları yanacak/göremiyorlar koca bir lağıma düşmüş kadıköy’ün sokak kedileri çırpınıyorlar/dışarıda alabildiğine mavi alabildiğine kalabalık bir gökyüzü... sarışın elyaf bir yatak değildi uçurum kadınlar sevgili peygamberlerime anlatamadım bunu beslendiğimiz köklere kadıköy rıhtım caddesine bir de çok borcumuz var bilmiyorlar |
kükrediği bir zamanda kaleme alınmış
çok değerli çok başarılı çalışma zevkle
okudum kutlarım