'meyus'yaralarıma bastırıyorum ipekten bir mendili kan ve karanlık. böcek sesleri... uzakta bir yıldız kıpırdamakta akşam: bir menekşe ölüyor içimde sessiz bir çocuk vuruluyor... atlılar geçiyor rüyalarımdan sular pırıl pırıl yollar ve ölüm ve ölüm ki eski bir türkü düş dönüşü kırık dökük ve kan ter içinde, döke saça kahkahalar büyürken boşlukta kendi kendine uçsuz bucaksız çaresizlik, baş dönmesi... ıssız bir şehir, çıkamayan bir sokak ve şekilsiz bir gölgeyle ve sırıtışı çürümüş çehrelerin çamurun kokusunu, yüzünün rengini bilmeden bir sır, nefes alır ve tutar tutar tutar yırtar ciğerimi/zi sessiz, kıpırtısız bir kelime, belki bir harf damla damla eriyen okunaksız bir işaret bir birikmiş su, koyu renk ve durgun bozulan çizgilerinden yürürken eski korkuların yenilerine doğru kelimelerin üzerinde zorlukla sürünürken serçe sürüsü kadar bir tedirginlik sıradan bir filmdir, biter esas oğlan yine ölür ama bil istiyorum, bulacağım onu parlak yıldızdan sarkan sarı saç tellerini iki dudağımın arasında yeniden uçuşabilmek ah benim zavallı sebeplerim o gitti bir şiir okusam? ya da biraz daha uyusak unutsak |
ve ölüm ki eski bir türkü gibi fısıldamakta
kulağıma: