MUTLULUK ANLARI (2)
MUTLULUK ANLARI (2)
Öğrencilerim de ben de mutlu olurduk Sait Faik’in “Hişt! Hişt!” öyküsünü okurken. Öykücülüğümüzün bu temel direği öyle okuyucuyu heyecanlandıran, meraklandıran olaylar anlatmaz öykülerinde. Alır sıradan yaşamın bir yönünü o doyulmaz diliyle anlatır. Onun için olay değil anlatım önemlidir. Akıp giden sizi adeta çarpan anlatım. Türkçe ya da Edebiyat dersine girdiğim her sınıfta okurdum bu öyküyü. İlgiyle dinlerdi öğrenciler. Teneffüse çıkınca da başlarlardı birbirinin arkasından “Hişt! Hişt!” demeye… Ve şöyle bitiyordu okuyana “yaşam sevgisi” aşılayan o öykü: “Nereden gelirse gelsin dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin! Bir hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları. Hişt hişt! Hişt hişt!” “Mutluluk Anlarım (2)"yi yazarken bu öykü aklıma geldi. Bugün cumartesi, yaşadığım yerin pazarı. Denizi, kumsalı, koyları güzel Didim’in pazarına gittim bugün. Oradaki insan sesleri de bana insanla yaşamanın, hayatın olağan akışını kabullenmenin insanı mutsuzluktan uzaklaştıracağını anlatır her zaman. Bazen düşünürüm; “Her şeyi dört dörtlük olan bir malikane verseler bana. Her istediğim anında yerine getirilse mutlu olur muyum?” derim kendi kendime. Derim de cevabını da kendim veririm: “Bu olası değil, oturup arkadaşlarınla sohbet etmedikçe, insan kalabalığı içinde bir birey olarak güzel dostluklar kurmadıkça nasıl mutlu olabilir insan?” Bugün cumartesi Cıvıl cıvıl pazar yerinde Çeşit çeşit meyveler, sebzeler Kiraz, çilek, elma, seftali, armut, erik Marul, maydanoz, dereotu, nane… Kavun, karpuz; patates, soğan Ve satıcıların Birbirine karışan “Geeel!...Geel…! “ sesleri Yaşamak güzel Saat sabahın yedisi Deniz kenarında ben ve birkaç emekli “Günaydın!” diyoruz birbirimize Giriyorum Sonra soğuk olsa da su Dibinde altın rengi halkalar oluşmuş Pırıl pırıl Denize Nefes almak ne güzel “Telefon acı acı çaldı.” derdik ya Yok artık şimdi Çalan her telefonda Hoş bir melodi Benim telefonum da çaldı “Alo!” dedim Kulaklar iyi duymuyor, bağırıyor “Alo, ben Hayrullah!” “Vay koçum!” diyorum, “Nasılsın?” “Nasıl ödeyeceğim..” diyor, “…senin hakkını? Beni yazdın, resmimi çizdin, bir de belgesel çek oldu olacak.” Koyveriyoruz karşılıklı kahkahaları “Olur be Hayrullah, “diyorum, “..şimdi yok; ama alırım bir kamera Onun da gelir zamanı” Dostlarla, arkadaşlarla konuşmak Ne güzel Gün öğle vakti “Gel, bugün Yaşar’ın bahçesine gidelim.” dedim Okul arkadaşım Mehmet’e Atladık arabaya Düştük Akyeniköy yoluna Yeşillikler içinde bir büyük tarla Bir yanı zeytinlik Bir yanında küçük, şirin bir ev Oturuyoruz kapıdaki masaya Söz, sohbet Tadına varıyoruz çayın Yeni toplanmış dalından taze salatalık, biberin Hele de yağda pişmiş yumurtanın Üç saat nasıl geçti bilemedik Çıkınca şaşırsak da yolu Mutluyduk “Her günümüz böyle olsun.” dedik Anlatmaya çalıştım bir günün anlarda mutluluğunu Kendi dilimce Her şey güllük gülistanlık değildir hayatta Ne demiş çağlar ötesinden Bir ünlü düşünür, denemeci “Nasıl olsa bir gün gelecek hayatın sonu Onun için her gün üzülüp düşünmeye, korkmaya gerek var mı?” Ben de diyorum ki “Mutlu olmak elimizde, yaşamayı, insanları sevince” Yazarken bu dizeleri Güneş bütün sıcaklığı, parlaklığıyla yükseliyor Gökyüzü, doğa ne güzel …………………………………………………………………………….. Numan Kurt 27 Mayıs 2018 |
Sait Faik'in bütün öykülerinin toplandığı bir kitabım var. Sadece 2000 adet bastırılan bu kitabın 24 numaralısı bende.
Nasıl ki altının değerini sarraf bilirse Ben de bu kitabın değerini biliyorum. Bazen alırım kitaplıktan çocuk gibi sever tekrar yerine koyarım.
Böylesine güzel yazan bir değerin sohbeti nasıl olur acaba?
Ama bir gün gelecek Ankara Sakarya caddesinde bu merakım giderilecek inşallah.
Selam ve Saygıyla HOCAM...