Ellerin Uzun Bir GeceydiEllerin uzun bir geceydi Ezik ve karanlıktı yalnızlık Konuşsak dağılacaktı belki Bir çöküntüydü sis ve ayrılık. İçimizdeki sıcacık odalarda mutluluğu paylaşmak uğruna gözyaşlarımıza acılarımızı sarıp sarmaladık yıllarca. Bulutların altında durmaksızın giden bir trenin aynı yolcularıydık. Uzak o istasyonun çivileri sökülmüştü raylarından. Ve o trenin arkasından durmaksızın koşan çocuklar gibi geçirdik hayatımızı. Sabahın olmasını hiç istemediğimiz uykularda, ellerin uzun bir geceydi. Soğuk ve karanlık geceler gibiydi yalnızlık. Konuşsak, dağılacaktı dertlerimiz. Sisler gibi çöktü üzerimize ayrılık. Suskun bir üzüntüye sarılmıştı yüreğimiz. Renklerin suskun olduğu anlarda gelişinle sevinç duyardım. Kimi zaman sevişirdik titrek odalarda. Ellerin ellerime değince öfkelerim zindanlara kapanırdı. Gözlerini gözlerime değince umudumun zulasına gizlenen tüm sözlerim dizilirdi sofralara. Yakamoz ışıltılı gözlerin çekilince denizden, suskun misali uzanırdım yüzüne. Anlamsızlığımı sözcüklerle üretmeye çalışırdım. Geçersiz bahanelerle yurduna ulaşmayı, ellerini, gözlerini ve yüreğini yeniden kazanmayı düşlerdim. Yokluğunu falcı çingenelerle paylaşırdım. Ayrılık kulpunu takıp koluma sokaklarda bir başıma yürürdüm. Gökyüzündeki kuşları çağırıp oturduğum banklara dökerdim derdimi. Anlaşılmaz bir boşlukta sallanırken, yağmurlar yağardı üstüme. Yıldızlara tutunan gözlerin içime bir ateş yüklerdi. Daralırdı yüreğim. Gül yaprağı dudakların diken olurdu dilimde. Benim adım sevdadır ve omzuma her sabah bir güvercin konar. Boyun bükerek bakarım sevgisizlere. Künyeme aşk, göğsüme sevda, yüreğime acı nakşederim. Neleri giydim de bugüne dek, neleri çıkardım üzerimden henüz kirlenmeden. Mavi düşler boyamıştı usumu. Yeşil yapraklarla donatmıştım sevgi bahçemi. Şiirler diktim, imgelerle bezedim yüreğimin topraklarını. Bir bezirgânım ben, kimi zaman aşk satarım. Takastadır sevgilerim. Sızım sızım sızlar içim. Rüzgârım kimi zaman, yelimden korkarım. Limanda el sallarım dostlarıma. Kimi zaman haziran olur, eylül’de aşkı yaşarım. Hain olacaksa bugünüm sevinci yarında yaşarım. Örse tutarım sevdamı. Sızlar ara sıra içim, vefasızlıklara söverim. Kimi zaman yağmurum ben, dolu dolu yağarım, kimi zaman ele avuca sığmaz, mevsimlere nispet edercesine vakitsiz yağarım. Biliyorum, sınırsızlığın bir sınırı vardır. Özleyişlerimin hiç biri beş para etmez. Allar sürülü bir dünyanın yankısı durur hâlâ içimde. Yanılgılarıma aldırmaz, gözbebeklerimi ağrıtan gecelerde, denizin yüreğine inmeyi düşleyen bir sevda yolcusuyum ben. Yankımın sıfır noktasında kaybettim siluetimi. Hesapsız duruşlarla tükettim gençliğimi. Rüzgâra savurdum, kaybettim acımasız geri dönüş biletimi. Tufanlara gebe şu ömrümün ütopyasında sevgiler uçurumundan geri dönüyorum işte. Yalnız senin için yaşamalarım bitti. Bir fırtına kuşu beslemişim yıllarca yüreğimde. Baharlarım elbet geri dönecek ve bitecek bu yanılgılı duruşlarım. Seni sevmelerin eskiyen biletlerini topladım uçurumlardan. Evet bebeğim. Ellerin çok uzun bir geceydi ve şimdi gündüzlere döndüm yüzümü. Karanlıkların tortusuna, geçen yılların yankısına kapattım kapımı. Gürül gürül yüreğimle sevgi dolu yüreklere veriyorum ellerimi. Üşümüş, kanatları sarkmış fırtına kuşlarını alıyorum odamdan içeri ve ellerimle seviyorum sevgiye aç, sevginin değerini bilen kutsal yürekleri. Selahattin Yetgin |