SensizlikBir camın önünde sensizliği seyrediyorum şimdi. Bıçaklar bilenmiş, Acılar sivrilmiş, doruğa çıkmış yalnızlık.... Evlere bakıyorum. Işıkları parlayan odalardaki kalabalık yabancılara. Sevdayı yok sayışın, bir yalana kanışın, dolanıyor boynuma. Patlıyor camlar. Parçaları saplanıyor gözlerime. Kan gibi akıyor içime zaman. Aldanışlarım körüklüyor yangınlarımı. Ey adını sevda koyduğum acı, Gayrı düş ne olur yakamdan. Bıraktım sanıyordum, Kaçtım birikmiş anılarla süslü o şehirden. Ne bırakıla biliniyor, Ne de kaçıla biliniyormuş yaşanmışlıklardan. Bu ikinci paylaşılmamış şehir Senden sonra gördüğüm. Sokakları bana bile yabancı iken, Sen nasıl da salınıyorsun; Savurup saçlarını omzuma. Nasıl beceriyorsun; Her mavi gözden bana bakmayı. Her dinlediğim türküde, Dilime dolanmayı. Nasıl başa çıkıyorsun? İçine girdiğimiz kurt yalnızlığında büyümekle. Martıların sesi yırtmıyor mu kulaklarının zarını? Batmıyor mu kirpiklerin gözbebeklerine, Bir çift kahverengi göze baktığında. İçinde dirilmiyor mu ölü bedenim, Gökyüzüne kaldırdığında başını. Hiç mi kramplar girmiyor ayaklarına, Caddelerdeki ızgaralara takılıp düşmemeye çalıştığında. Hiç mi uyanmıyor beyninde sönmüş volkanlar? Hiç mi yakmıyor canını dünlerden akan lavlar, Bir çocuğun elinde tuttuğu balona baktığında... Paslı bir çivi çizip atarken her gün; Kabuklarını yaralarımın, Ben çırpınıyorum uzaklara. Biliyorum nereye gitsem sen de geleceksin benimle. Toplayıp sana ait her şeyi; beynim özenle, Bir valize yerleştirecek bana sormadan. Kurmaya çalıştığım hayatın tam ortasına düşeceksin, Bir deli şimşek gibi. Kızgın demirler gibi saplanacaksın Olmadık zamanlarda bağrıma. Ve ben; Her seferinde katıksız sancılarla kalkacağım ayağa; Yeniden. Hiç güneşe ermeyecek sabahlara uyanacağım, Bıraktığın karanlık mevzilerden. Hiç akşama ermeyeceğini bildiğim bahçelere dikeceğim, Akşam sefalarını. Sen hiç okumasan da, Mektuplar yazacağım geçtiğim şehirlerin duvarlarına. Şimdi hiç ayak basmadığımız yerlerde yürüyoruz seninle. Tavla oynuyoruz hiç görmediğimiz çay bahçelerinde. Hiç konuşmadığımız telefon kulübelerine giriyoruz, Hiç türkü söylemediğimiz gecelerde ağıtlar yakıyoruz. Hiç sohbet etmediğimiz vagonlarda yolculuklara çıkıyoruz. Hiç oturmadığımız köprülere çıkıp yıldızları seyrediyoruz. Kavuşuyoruz her geçişimde bir istasyon önünden. Hiç gezmediğimiz sahillerde hayaller kuruyoruz El ele, gözlerimiz ufukta. Verip yüzümüzü denize Bizi yavaşça öldüren bu aşk gibi Birer sigara yakıp oturuyoruz; Bir kayanın acıtan yerine. Kapatıp gözlerimizi; Yalayıp geçişini dinliyoruz tenimizden rüzgarın. Ve irkilip en derinden; Göz yaşlarımızı siliyoruz alelacele. Saklandığımız camın arkasında sobelenmemek için " neyin var? " diyen bir başka sese. Zaman. Ah her derde deva dedikleri zaman. Sen ne yapabilirsin ki kazınmış geçmişlere. Suç aleti kullanılmadan işlenen cinayetlerden sonra, Ölmeyen bedenlere.... |
yüreğine sağlık
kalemin daim olsun