Bir Ağacın Hazin Öyküsü
-Ağaç o kadar uzundu ki, ancak bu kadar kısaltabildim.-
Yere düşen bir çekirdek, Toprağın suyunu içine çekerek, Filizlendi. Kurak havalarda nazlandı, Yeşillendi yağmur damlalarıyla, Gün dönümünden sonra boylandı. Artık fidandı; Kuşlarla şakalaşan, Böceklerle kaynaşan. Aradan geçen yıllarla ağaca döndü. Bazen kargalar üşüştü tepesine, Tarihi anlattılar kendilerince. Bazen serçeler yuva yapıp, Bir dalında konakladılar, Cıvıl cıvıl sesler çıkarıp hiç susmadılar... En tepesine göçmen kuşlar gelirdi. Ara vermeden hiçbir bahara, En sadıkları da leyleklerdi. Leylekler ki uzun gagalarıyla, Saatlerce dertleşirdi. Ağaç bütün özüyle dinler, Ancak sır tutmasını da, çok iyi bilirdi... Kimi zaman rüzgârlar girerdi, O ağacın koynuna. Komşu ağacın dallarını, Değdirirdi dallarına. Bu dokunuşlardan, Aşk doğardı aralarında. Güzel günler yaşamıştı. Ve her aşık oluşunda, Pembe çiçekler açmıştı... Bazen gölgesine gelen iki sevgili, El ele geçirirdi saatlerini, Güneş batar, ay da doğar, Bazen yağmur da yağar, Ağaçsa çaktırmadan, Onları dinlerdi. Anlarlar belki diye de mahcup dururdu, Meyveleri kızararak... Tam ömrünün çeyreğindeyken, Üç- beş adam geldi, Kimi tulumlu, kimi kravatlı, takım elbiseli, İki sevgiliye benzemeyen adamlardı, Çünkü hiç gülümsemeden bakarlardı... Tulumlular metre tuttu. Ağaçtan yapılan kalemlerle, Ağaçtan yapılan kağıtlara, Bir şeyler yazıp çizdi ötekiler. Galiba niyetleri bozuktu... Özsuyunu bile aktarmamıştı köklerine, Çünkü kışa vakit vardı, Mevsim, erken son bahardı. Henüz sararmamıştı yapraklar... Bir sabah gün doğarken, Güneşi beklemekte, Ve de üzerindeki çiğlerden kurtulmak istemekte iken, Bir motordan gelen gürültüyle sarsıldı, Gövdesinde gezmeye başladı, çelik dişli testere, Canı yandı fakat ses çıkaramadı… Ömür biçilmişti, yaratandan izinsiz, Yıkıldı dallarıyla olduğu yere. Kargalar üşüştü üstüne, Gagalarken yapraklarını, Karga sesleriyle, Yine tarih sayfalarını anlattılar; Haksızlıklar, Kanlar, savaşlar çoğunluktaydı, Nefes almak için arada bir, Barışlarda vardı kanlı sahifelerin gölgesinde... Oysa yuvası yıkılan serçelerin cıvıl cıvıl sesleri kesilmişti, Diğer kuşlar da yeni yuva telaşı. Leylekler ise habersizdi, Bir yuvalarının daha yıkılışından. Birkaç hafta kaldı öylece, düştüğü yerde, Can çekilmemişti henüz hücrelerinde, Yeniden yeşillenmek istedi yaprakları, Fakat kurumaktaydı, direnemeyen öz suları... Kereste dediler, Belki biçilecekti bir hızar atölyesinde, Ya mertek, Ya cerek, Ya direk, Ya da tahta. Belki dönüştüreceklerdi kim bilir? İsa bulup çarmıha… Keşke dedi içinden, Bir çeyiz sandığı olsam, Ya da sevgililer vardı ya gövdeme yaslanan, Hani, kumrular gibi el ele dolaşan, Tahta bir beşik olsaydım yuvalarında, Ve sallansaydım her "ınga" sesi duyduğumda Kokum karışsaydı bebek kokusuna... Ya da bir kaval olup dolaşsaydım koyun-kuzuyla, Ya da eşlik etseydim saz olup türkülere, Bir uzun hava çekseydim, Koy verseydim ağıtlarımı, genç kesilmişliğe... Ama olmadı; Kadersizdi ağaç, Onca açlık duyan var iken meyvelerine, Soydular kabuklarını, anadan üryan, Çıplaktı, şu an idam sehpasının üstünde duran, Çıplak bir dar ağacı idi, ismi bende saklı... Ve ne kadar acı ki; tanımıştı delikanlıyı, Henüz tan ağarırken, Bu kez sevgilisi yoktu yanında, Ağacın altındaki sehpaya çıkarken. Kuru ağaç dile geldi ve dedi ki; İki sevgiliyi ayırmak hangi kitaba sığar, Sonra düşündü; Beni nasıl ayırdılardı ya kitapsızlar, Topraktan, serçelerden, bil umum dostlarımdan… Sonra; kuruyan gövdesinde kalan, Son damla ile ağladı, ağladı, ağladı. Artık damla yaş dökecek suyu da kalmadı... Gövdesinde asılı delikanlıyla, Henüz vedalaşamadan, Gelen Leyleklerin kendisini aradığından Haberdar bile olmadan, Bir son damla ve bir yok oluştu. Yetim kalanlar ise, Dallarına yuva yapan serçeler, leylekler, Kısaca kollarında yaşayan yüzlerce kuştu. İsmi bende saklı bu ağacın romantik başlayan Dramatik yaşamı, Trajedik bir şekilde son bulmuştu. Gövdesinde asılı delikanlıdan önce… Toprak ve Kar’ dan C. EROĞLU |
hazin oykü emeğiniz var olsun...tebrikler