Kudüs Hüzün Yaraşıyor Sana
Hüzün yaraşıyor sana,
Bulutlar ağlıyor ya sen de ağlamalısın. Gelincik kızılı çeperlerinden, Kan sızmalı bereketsiz ve çorak toprağa. Dinmiyor hiç sırtlanların uğultusu! Havlıyor köpekler; dağlarda, ovalarda, sokaklarda. Fahişeler nam pazarlığında saraylarda, fahiş. Yaşadıkların kâbus olmalı… Dönüyor başımda çağın loşluğu. Bombalar patlıyor zihnimin izdüşümünde. Bir zafer çiziyorum deftere muzaffer ve mağrur! Şerh düşüyorum bütün insani değerlere. Gömüldüğüm candan bir fanus olmalı… Öç yasasını yazmıyorsa kâtipler, Mazlumların hakkı alınamıyorsa! Sorulamıyorsa hesabı onca zulmün, Beyler niçin toplandınız yüzleri tıraşlı? İnip kalkıyor elleriniz duygusuz. Oyuncağınız abaküs olmalı… Anlamamışsam hala seni, Kaptırmışsam ekrana gözlerimi kıpır kıpır! Sekiyorsam dipsizliğinde zifiri kanalların, Bir çay demliyorsam tuli emel üstüne! Gözlerim görmüyorsa idraksiz, Ruhumda pus olmalı… Düşmüyor yüreğimden ebabillerin ülküsü, Ebu Rigal midir satan kutsalını Menat’a? Sefere çıktıysa Fil Ordusu, kuşatılmışsam… Ebrehe ruhlular sarmışsa etrafımı, Birlik olamıyorsam kardeşlerimle, Diyorum, inananlar küs olmalı… Umudu tokmaklıyor dipçikler uzun uzun, İşe yaramaz geveze sessizlikler duyuyorum. Sessizliği büyüten kutsal çarpıklık Ve emziren gecenin namertliğinde, Müslümanlar sus olmalı… Yeleleri kızıl taylar düşlüyorum. Şaha kalkıyorlar her meltem esişi. Kekik kokuyor yine kınalı ellerin. Kulaç atıyorum okyanusun tenine, Ulaştığım bir Yunus olmalı… Lastik botla yürüdü Aylan bebek, dalgalarla şehadete. Minik elleri tutamadı hayatı, belki nefretle bıraktı. Göremedi minik gözler annesini son bir kez. Yunus peygamber gibi çıktı sahile yalnız. Sığmazdı o dev beden bu minicik toprağa, Onun kabri okyanus olmalı… İçi kızılcık dolu ömrün şerbetini içmek midir yaşamak? Sığmıyor ruhum bedenime, bedenim yeryüzüne… İpini koparan bir uçurtma gibi beni kanatlandıracak, İmanım bir karargâh, imanım bir üs olmalı… Misket bombaları sepeliyor göklerde. Misket bile oynamıyor çocuklar. Çıplak bedenlerine şahadet kuşanıyorlar. Hüzün iniyor yine üstümüze ansız, Hüzün değil bu sis olmalı… Kan kusarak yatıyorum günlerdir; dün, öbür gün, önceki gün, Kavga kokuyor yüreğim hala buram buram. Bir sevdadır kabaran damarlarımda… Sen öğrettin şiir yazmayı ey şehir! Acısını duyup kardeşlerimin, Kalemimi şahlandıracak bir his olmalı… Bir Ömer adaleti bulur seni, beni… Ümmetin nazlı gelinciği, ceddimin emaneti… Taşı, toprağı; damarım, kanım Kudüs… Öfkemi törpüledim, deli taylar besledim. Kınından sıyrılıyor şiddetim. Ben Selahattin’im yüzüm gülmez! Sevinçlerim mahpus olmalı… Yazacağın destanını ey Aksa, Çağın Ömerleri! Selahattinleri biliyorlar kılıçlarını yürekleriyle… Biliyorlar kurtuluşun pek yakın. Yemin olsun, kasem olsun! Söz dediğin namus olmalı… Ey Müslüman, ayağını toprağa sert vurmalısın! Yılan sana dokundu, yılan bin yaşamasın! Sıyrıl, elverir artık bu ölüm kumpasından. Siyonist’in önünde berk durmalısın. Şahadeti öpüşün Kudüs olmalı… Sevin ey şehir, Kudsi şehir, Kutsal şehir! Surlarında kırmızı gelincikler açacak. Ay ve yıldız gökten inip burçlarına konacak. Bu yeni örtü gelinliğin göğsünde süs olmalı… |