Nal'ına da, Mıh'ına da
Az sohbet edelim ha, hani, havadan su’dan
Saklanıp gizlenmeden, baş çıkarıp pusudan Öyle “gak-guk” etmek yok, ne varsa dobra dobra Biz doğruyu diyelim, isterse soksun kobra Dansözlük “namert” işi, bize uymaz, biz buyuz Adem başı ya diktir, ya da yalaka uyuz Nabza göre şerbetin vardır bir muhatabı Başına vura vura okutmalı kitabı Şöyle bir çevrene bak! .. Yel’in estiği yöne Yönelir bukalemun it gibi döne döne Hatta çıkarı varsa, her durumdan vazife, Çıkarır utanmadan, “adam” denen nazife O sanır ki adamlık, “apışıyla” münhasır Ayakları üstünde b..ktan bir beden taşır Şimdi diyeceksin ki; iyi de, muhatap kim? Sahneye göz atsana! .. Hem hasta hem de hekim Ne kaldı bozulmadık, “hırs” hâkimiyet kurmuş Din iman hak getire, kendini de unutmuş Kitap desen, eşeğin yüklenmiş semerine Silah desen takılmış, korkağın kemerine Tam bir “dejenerasyon” karakter asimile Bunlardan daha adam, bizim “Çingen cemile” Dost sanarak sırtını dayadığın nice kul Öyle kazık atar ki; görürsün neymiş okul Derler ya; dokuz köyden, kovarlarmış doğruyu Onuncu köy sağ olsun, “biz döşeriz boruyu” Mesela, cam bardağın, yarısına su doldur Bir kısmı dolu ise, kalan yarısı boştur Dileyen istediği yerden görür bu hali Haklı kimdir, ben bilmem, karar versin ahali Açık seçik anlattık ne varsa heybemizde Bunun suçu galiba, galiba hepimizde! .. Kadir Albayrak |