YALNIZ ÖLÜM
YALNIZ ÖLÜM
Lacivert bir deniz ve saldırgan ve hışırdayan dalga köpükleri tırmalıyor imgemde mavi düşleri bir hamle daha daha bir hamle yapmak ve tekrar tekrar saldırmak için çekiliyor geri hava kararmak üzere uçuşan birkaç martı belki de ölümün habercisi karşı kıyıda bir deniz feneri yanıp yanıp sönerken cılız ışıkları ürpertiyor içimi iyi ki arkamı yasladığım koca bir kaya var önümde uzayıp giden ufuk çizgisi arkasında batan güneş adeta cennet misali hay aksi yine kasvet çöktü gökyüzünden hüzün yağacak gibi az önce başımın üstünde dolaşan bulutlar aniden karardı dalgalar da dindi kainat ölüm sessizliğine büründü martılar çığlık çığlığa sus diyor ve Tanrı adeta bir maestro deniz gök ve ufuk çizgisi evrenin en güzel senfonisi deniz ufuk çizgisi arkasında söndürür söndürmez yanan güneşi bulutlar ardından belirdi bir aceleci yıldız hele Türk’ün vazgeçilmez hilal’i yok mu etmeye başladı dalgalarla dans özlemden olsa gerek duygulandım bir an o an yanaklarımda hissettiğim birkaç damla yaş sızarak karıştı dalgalara sinsice esen o rüzgâra ne demeli yağmur mu yağıyordu yoksa deniz mi kamçılıyordu kayalıkları bilemedim ne fark eder ki zaten yanaklarımı ıslatan ha yağmur damlası ha rüzgarın dalgalardan kaçırdığı katre ıslanıyorum ya sana ıslaklığım gibi iyi ki sırtımı yasladığım sen gibi bir kaya var düşledim düşleyeli imgemde dolaşan senleri yokluyorum herzaman olduğu gibi şimdi uzaklarda ne yapıyor nasıl yaşıyor mutlumudur diye yarım asra yakındır hep sorguluyorum zaten ve kulağım çınlıyor bazen ardı arkası kesilmeyen bir uğultu gaipten bir ses “yeterince ıslandın bırak bu ütopik düşleri hadi imgene geri dön” diyor aldırmadan kulak çınlamalarına eşlik ediyorum rüzgârın ıslığına ve bir ağıt yakıyorum ki dayanamıyor deniz kabararak dalgaları dövüyor güvenerek sırtımı yasladığım kayalıkları iyi ki martılar gitmiş en azından görmedi benim bu miskin halimi hilal’im de yorgun etmiyor dalgalarla dans yoksa imgemde sancak mı düştü o aceleci yıldız tam da uzatmıştım dilekler tutmak için elimi öyle bir kayıp gitti ki avuçlarımdan sanki musallat olacakmışım gibi eyvah geceyi ne çabuk tüketmişim geçip giden zaman nasıl da etkilemiş kaderimi az sonra güneş tekrar doğduğunda ben yeni bir hayata başlamış gibi seni unutmaya çalışacağım dur canım dur hemencecik alınma unutmak dediysem öylesine çıktı ağzımdan bilirsin seni hissetmek nasılsın kiminlesin mutlu musun diye seni düşünmek gündelik alışkanlıklarımın sadece bir parçası elbette dahası var geceler boyu seni düşlerken kirpik diplerim de yanıyor bazen bak şimdi de yanmaya başladı uykum geldi galiba ne senden kaçmak mı asla yok yok, onu demek istemedim henüz doymadım doyamadım ki senli düşlere yani demem o ki baş ucumda duran sensiz bir yaşamın ne zaman farkına vardım işte o zaman kendime küfrettim kendimi ayıpladım ve ahdettim yemin ettim hayatımın kalan kısmını sana adayacağım ya da sensiz ölümün bir yolunu bulacağım şimdi gitmeliyim artık hava iyice aydınlandı gece boyu sahilde üstüm başım sen içinde kaldı ağır adımlarla döneyim sensizlikle örülü dört duvar arasına şansım varsa yolda karşılaşırım belki eczacı şair Sami’yle muhasebeci Cumhur’la ya da birkaç adam gibi sevmesini bilenle ola ki sevmesini bilmeyen samimiyetsiz biri çıkar karşıma var ya lanetler yağdırarak gökyüzünden dönerim az önce ayrıldığım düşlere ve başlarım kaldığım yerden hayaller kurmaya öf be amma da sıktı iç hesaplaşmaların sanki derdini dalgalar anlayacak da derman bulacak hadi kalk kalk da bir an önce cehennemine git zaten gece boyu sahilde yanaklarından iyotlar sızdı yalnızlığa kirpik diplerin alev alev yanmakta git de gömül yastığına sahilde kurduğun bütün hayalleri şifreleyip iç huzuruyla koca bir çoklukta yalnız öl! Efkan ÖTGÜN |
Kalemin susmasın
___________________________________Selamlar