Ölü Öğretmeni
sıratta uğrarken düştü dilimde
iki hece:biri nun biri la sabahın köründe çalılıklarını koparan ve anne diyen çığlıklarını koparak medet umuyordu.Muhamed’i bir gelinlik ayakkabılarını düştüğü mezar yolculuklarında heyelanı gelişine bağlayan bir senfoni çalıyordu tepemde kıyametin ömrünü hiçe saymadan bir ölüyü sevmek ne güzel ve bir mezarı öpmek bir çaya aşk kaşığını katıp koyunları kaçırmadan bir mezar başında içmek seni yağmura düşen kar taneleri denize düşen bir damlayım ey iblisin de tanrısı salya akan salyozun dantelinde kaybolmak helak olmadan insanlara muhtaç olmadan bir biti ve bir sineğe pencere açmak doğaya zulmetmeden sarhoş olmadan hiçbir mısrada akşamın körelttiği gece var mıdır ev almadan komşu alınır mı? nasip olur bir cennetin sekizgen odasında oturup da koltuk üstünde üzüm şarabından içmek urur ayna zulmetmeden tepsilerini hurilere gezdirtmek hiçbir havaya girmeden sevmek sevilmeyi bekleyerek en çok da seni aşkla en çok da seni düğünde oynayan gelin gibi seni seyretmek seni vahidim kahharım pişmanım diyen cehennem uzuvları kadar seni anıyorum bazen bu şehirde küflenmiş duygularla hecelerin hortumuna atıfla |