ERGUVAN SESSİZLİĞİsığırcık rengine çalardı gökyüzü yalnız bir çisentiydi saatler rüzgar nöbetlerinde boykot edilmiş yaşamların kırgın hüzünleri beni beklerdi şehirlerin sarhoş nefesi içimde akan deli ırmak bitimsiz sözlere birikirdi kan ve ter çığlıklarıyla seni bilirdim, sendin yağmurların en sağnak bakışlısı ne zaman büyüdün, hangi eylüle rehin kaldı yüzün kuş çığlığı bulutlara savrulurdu zindan karası saçların sonsuz yokluklara düşen tarihti rastlantılar sabaha telaş, nefese yorgunluk, yalnızlığa düşen taş... suların yanıtsız durgunluğuydu gözlerin nerde sorsam orda olmayan kayıpların yalnız çiçeği ölümlerin en olmazında sırılsıklam karanlık kuyu gözyaşlarına çöreklenmiş asi çöller... nerdesiniz ey! bırakıp gitmelerin huzursuz sokakları... ah! ne çabuk kurudu çocuk ellerimizdeki sarmaşıklar söz verilmiş bir efkarla yürüdüm gecelere o yoksul günlerin mahçup hıçkırıklarıyla yürüdüm, yolların gurbet gölgesi uzağına terk ettim usuldan yazgımın felçli mührünü karşılığı olmayan sorularda bir masaldı hayat isimsiz yokuşlarda gölgesiz suskunluklar boş odalarda eski güzlerden mahsun resimler yaşlı duvarlara kazınmış isyan düşleriyle savruldum bir yangının erguvan sessizliğine Latif Köybaş |