Esaratten Kurtuluş
Esaretken Kurtuluş
1.Dünya Savaşı sonrasında, sömürgeci güçlerin işgali altında, topların mermilerin havada uçuştuğu soğuk bir kış akşamıydı. Ermeni çeteleri köyleri basarak, bütün hayvanları toplayıp evleri yağmaladıktan sonra ateşe verip toplu kıyımlar yapıyordu. Düşman saldırısı karşısında direnmeye çalışan köylülerimiz, dağ sırtlarında zor şartlar altında yaşasa da birleşerek güçlenmeye çalışıyordu. Fransa ise; kendi çıkarlarını sağlamak için, Ermenileri silah ve para desteğiyle örgütleyerek isyan çıkarmalarını istemekte ve bu sayede yüzlerce insanımızı katlettirmekteydi. Ermeni çetelerinin bombardımanı altında, Aslanköy’den molla Ahmet , Yanpar dan Demirci Aziz, Çukurova dan Pala Hüseyin, civar köylerden at - silah ne bulurlarsa topluyor ve eli silah tutan gençleri olgunlaştırıp, ermeni çetelerinin kökünü kazımak için 35-40 kişilik müfrezeler kuruyor, direnişe hazırlanıyorlardı... Dondurucu soğuk yüzlerine muştalansa da buna rağmen ayaklarında yırtık çarıkları alev kesilirdi. Genç ihtiyar çoluk çocuk demeden bir şekilde vatan için canını dişine takmış gayretle çabalıyorlardı. Ermeniler Yanpar’lı demirci Aziz’in ekmek teknesini yerle bir etseler de onun bıçak gibi zihni vardı. Yaşını almış gençleri başına toplayıp, çareyi gaz lambasının altında odun sobasında ateşi harlayıp demiri nar gibi kızarttıktan sonra yumuşatıp çekiç ile dövüp süngüler hazırlamakta bulmuştu demirci Aziz. Bizde o akşamüstü, telaş ile demirci Aziz’e yardım etmeye gidiyorduk Sokağın sonunda toplanan kalabalığı görünce korktum, ninemin ellerine sarıldım. Ninem ‘’korkma yavrum onlar bizim askerlerimiz gel bir bakalım kimler var’’ diyordu. Ninem korktuğumu görünce kolumu çekiştirerek kalabalığı yardığı gibi karşısında duran heybetli yiğidi görünce, yanan yüreğine su serpilir ‘’Ermeni soysuzlarının korkulu rüyası Mustafa Kemal paşam gelmiş’’ diye haykırdı. Rüyalarımda gördüğüm Paşam karşımda duruyordu Yüreğim kanat çırparken, hayranlıkla ninemin arkasında Paşamı seyretmeye doyamıyordum. Onu izlediğimi gören Mustafa Kemal Paşam gülümseyerek el hareketiyle yanına çağırdı Ninemin elini bıraktığım gibi, Mustafa Kemal Paşaya doğru koşarak sarılıp ağlamaya başladım. Paşam saçlarımı okşarken, ‘’ söyle bakalım, neden ağlıyorsun?’’ diye sordu. ‘’Sen sahiden Mustafa Kemal misin?’’ dedim. ‘’Evet. Senin adın ne peki?’’ Benim adımda Mustafa Kemal ‘’Sana kim koydu bu adı?’’ ‘’Babam’’ dedim Kimmiş senin baban, kimlerdensin anlat bakalım diyordu. ‘’Ben, Kuva-yi Milliye’den, Fransızları Mersin, Tarsus, Adana, Maraş, Urfa arasında bozguna uğratanlardan Seyit yüzbaşının kızıyım. Babam cenge gittiğinde, anamın karnı burnundaymış, Babam, ‘’gider de geri dönemez isem çocuğumuzun adını Mustafa Kemal koyun’’ diye vasiyet etmiş. Babam, şahadet şerbetini içmeden önce askerlerine : "Rüyamda Mustafa Kemali gördüm, Fransızların ayaklarına nal çakıp denize döküyordu, yeter ki mücadeleyi bırakmasınlar Mersin’imizi hainlerin ellerinden kurtaracağız."dedikten şehit olmuş Anam, Ermenilerin köyümüze baskın verdiklerinde, Kuva-yi Milliyeciler için ördükleri çorapların, berelerin arasına sıkıştırdıkları silahları sırtında taşırken yakalanmış. İşkence ettiklerinde gıkı çıkmamış, lakin paşama hakaret ettiklerinde iki parmağıyla Ermeni askerinin gözünü oyarak: "Çekin kirli dillerinizi Paşamın üzerinden soysuzlar!" diye haykırmış. Anamı öldürmek yerine iki kolunu kesmişler. "Söyle o Paşana gelsin kollarını, geri versin seni kurtarsın da görelim," deyip, işkence ederek öldürmüşler. Anama aslan köylü Çolak Hafize derlerdi.’’ Paşamın bulutlanan gözleri pür dikkat beni izlerken, ayakta duran yaverinden su isteyip boğazını ıslatırken dinlemeye devam ediyordu. ‘’Dedem Mersin’in Çevlik Köyü’nde Müdâfaa-i Hukuk üyesiydi. Değirmenci Rüstem derlerdi. Buğday çuvalları içinde, Kuva-yı Milli’ye ye silah ve erzak taşırmış. Milli Müfrezeler ile birlikte Arslan Köy’ün işgalinde dedemin değirmenini ateşe veren Fransız askerleri kurşuna dizerek şehit etmişler. Amcam Korkut Bey, pehlivandı. Seferberlik zamanı Yanpar’da “Bozkurt Müfrezesi’ni" güçlendirmek için civar köylerden silah toplayıp, eli silah tutan herkesi mevzilendirdiği anlatılır.’’ ‘’Peki, sen benim adımı ve kim olduğumu nasıl biliyorsun? ’diye sordu. ‘’Yüzünü hiç görmedik ama seni beşikteki bebeler tanır. Kulaklarına adın dua diye ninni ile okunur’’dedim. Elimdeki tahta tüfeğimi gösterdim ‘’ucuna süngü taktık mı hainin canını alır, izin verin, sizinle geleyim’’ dedim. Paşam "Yiğitlerden daha yiğit kızım, söyle bakalım kaç yaşındasın sen?" 12 yaşımdayım dedim. ‘’Sana bir görev veriyorum Mersin’e geldiğimde çantamı sen taşıyacaksın, olmaz mı?’’ Bende elimi başıma götürdüm ‘’emret paşam uğrunda ölürüm,’’ dedim. Paşam ninemin yanına yaklaşarak, ‘’sen ne yiğitler doğurup büyütmüşsün ninem, ver elini öpeyim’’ dediğinde, ninem Paşamın önünde diz çökerek ‘’yedi cihan namını duydu, dizlerinin bağı çözüldü, sende eğilip elimi mi öpeceksin Paşam? ’dedi. Paşa ninemi omuzlarından tutup yerden kaldırıp, ellerinden öperek: ‘ Beni de doğuran bir ana değil mi? Paşada olsa kimsenin önünde diz çökmenizi istemiyorum ninem’’ diyerek devam eder ve halka hitaben derki;‘’ Ben size boşa bu toprakları gözü kapalı emanet etmiyorum. Bir Mustafa Kemal ölürse bin Mustafa Kemal doğar! Bunun huzuru var içimde. Ey ahali yarın Fransızları denize döküyoruz hazır olun!" Remziye ÇELİK Rumuz :Cumhuriyet Güneşi 3 Ocak Mersin’in düşman işgalinden kurtuluşunun 96’ıncı yıldönümü kutlamaları kapsamında öykü yarışması düzenlendi katılım sağladığım öyküm |
Kutlarım...
...........................................Saygı ve selamlar..