HiçHiç yere ne körpe bedenler düştü toprağa En küçük hayalini dahi hiç yaşamadan Bir kerecik bile tutmadan bir kızın elini, Öpmeden, Sevmeye hiç vakit bulamadan Aklına dahi getirmeden böyle özel bir düşü Ve neredeyse hiç insan olmadan bir bedende.. Gölgesiz varla yok arası Bir çığlığın son nefesinde öylesine hiç… Yani aynı coğrafyanın çocukları değil miydik sanki? Aynı güneş yanığını teninde barındıran en toy halimizle Aynı suya muhtaç Aynı ekmeğe Ve anlık bir gülüşe hasret Yine de dünyayı kirden, Kinden arındıran… Ki bize armağan edilen öfke ve kindi anlamsız, Bilmem ki savaşın anavatanı hangi ülkeydi, Hangi dil, hangi dindi amansız, İmansız?... Halden bilmez hallerdi olabildiğince Sığ ve en acı hiç’li sonlarla kucaklaştık Açtık hepimiz Ölesiye aç… Tanıdıktı, Birbirinin hemen hemen aynısıydı dertlerimiz İçimizdeki en derin, En çaresiz En ağır sancılarımız… Bahar yüzlü yarınlara varma telaşıydı hasretimiz, Hasletimiz Bir çocuk heyecanı Boylu posluydu bütün düşlerimiz Ve her şeye rağmen uçsuz bucaksızdı umutlarımız O yüzden mutluyduk belki de ölesiye Ve sonra apansız gelip gasp ettiler gülüşümüzü Yağmaladılar gençliğimizi, Daha hiç çocuk bile olmadan Kalleş yüzlü günler geldi Acımasız Kahpece, hep arkamızdan vuran Artık her şey bir hiçti yanı başımızda duran Biz, hiç yere sanki hiç yoktuk ve hiç ediliyorduk Velhasıl hiç yere Yittik, Gittik, Bittik…!!! 28.11.2017 İsmail Hazar/Serkan Uçar |