Arz mescit, Mekke mihrap, Medine şanlı minber; Şol tevhit miracının önderi son Peygamber, Rahimden kabire dek hayatı kare kare, Her açıdan karine delil isteyenlere…
Kâhinlerin kesinkes tanıklığıyla el-hak, Görünmez varlıkların muştuladığı ulak; Bedeni hoş kokulu gül remziyle bezeli, Maddesi manasıyla özgün erkek güzeli.
Düz meşrebe aşikar, sır meşrebe dolaylı, Evren-giz imâlarla özü sözü onaylı; Daha görev emrinin bülûğuna ermeden, Uz ahlakın timsali olagelmiş dembedem.
Ebedi mutluluğun örnek insan tarifi Ve sonsuz mağfiretin ahir zaman kaşifi, Öz muhabbet ehline rahmet timsali önder, Davasının aynası yaşantısıyla rehber…
Akıllara tebelleş açmazların çaresi, Hilkat soy ağacının en gözde semeresi; O tubagil şıvgının çürütülemez kökü, Gıdası maveradan nurun ala nur çünkü.
Alışkanlık kesp etmiş sapkın geleneklerin Yerine himmet Hüda ulvi yeteneklerin, Geçmesini sağlayan inkılâpçı Yalvaç’tı, Aldığı neticeyle bizatihi Miraç’tı.
Onca hile, pusuya başvuran aymazlara, Riyasız ve yalansız galipti açık ara; Devasa düşmanlarla pervasız uğraşmıştı, Duru bir içtenlikle hedefe ulaşmıştı.
Hatemü’l Enbiya’nın manevi şahsiyeti; Sürgün varlığında cem insanlık haysiyeti; Öyle bir gelecekten dem vuruyor ki dünde, Evvel ahir şu Dünya derdest ayet hükmünde.
Neciyiz, nerden geldik, nereye gitmekteyiz, Sorularına karşı, en doyurucu vaiz; Akla hitap ederken ruhları da eğitti Ve hepsinden en zoru gönülleri fethetti.
Haber verdiği Zat’ın hudutsuz ülkesinde, Yerküremiz handiyse nokta mesabesinde; Zerreden evrene dek her şey dönmekte çarksız, Hayat kaynağı güneş mum şulesinden farksız…
Şimşek ışımalarla lazer hükmünde çerağ, O hidayet güneşi nova ziyalı dimağ; Bütün insanlık için özden özet bir özdü, Evreni perdeleyen muğlâk tılsımı çözdü.
Kadim bilgiden seçki Levhi-mahfuz hitabın, Görevli dilmacıydı sırlı vahiy kitabın; Anlaşılır kıldıkça Rahman’ın muradını, Tasdik edene verdi Er-Rahim beratını...
İrşadından nasipsiz âlemi seyreyleyen, Nefsinin ekseninde cismini fikreyleyen, Ayrılık sillesiyle düşkün, şaşkın, derbeder, Çatmaya bikes arar, gölgesiyle harp eder.
Sanır ki, tüm varlıklar birbirinin rakibi, İnsan insanın kurdu, diş biler yamyam gibi; Beterin beterinden kaçınma davasında, Dünya bir matem evi, hortlak istilasında.
Kendine kul ararken kulun kulu zavallı, Pagan ezbere tutsak pür evham andavallı; Haz, korku sarmalında hikmetten yoksun hayat, Gücü yeten yetene, varsıla şartsız biat…
Bütün bu kemterliğe O’nun nuru düşünce, Hakikat mihverinde özgürleşir düşünce; Gam ve hüzün cezbeye dönüşür düşman dosta, Ebedi şifa bulur onmaz sanılan hasta.
Meyyit somurtkanlıktan kurtulur mümin çehre, Şartlarını olumlar, panzehir olur zehre; Zikir, şükür, niyazla yâre yardım peşinde, Şekvacı kimsesizlik pişer aşk ateşinde...
Öylesi bir kandilin mücerret şavkı solmaz; O’nu rehber edinen, ebeden pişman olmaz; Her dem yeni ve diri sünnetiyle müsemma; Başka bir örneği yok her çağda hüküm-ferma.
Muhammet Mustafa’ya Habibim diyor Allah; Bilge-can kalben bildi, aşk kelam Resulüllah; Arz mescit, Mekke mihrap, Medine şanlı minber O tevhit miracının önderi son Peygamber…
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
NAAT şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
NAAT şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.