ANNE VE ÇOCUKgün doğmadan doğardın evimize anne; ak alnınla karşılardın günü... sobayı yakar, koyardın yaşlı demliği ateşe; sımsıcak bir sabaha uyanırdık anne... sonra çantanı hazırlar, düşerdin karanlık yollara; seni alıp götürecek o, otobüs gelene kadar, kim bilir ne hayaller kurardın anne... sulu mezar da ağır ağır çiğ tütünü içine çekerdin, akşama dek ekmek için diri diri mezara girerdin anne... paydos zili çalınca, aynı telaşla hazırlanıp yine yol üstü çocuklara alınacakları özenle koyup çantanın içine alelacele, -ver elini çoban çeşme- yokuşu tırmanıp ter içinde, eve kendini zor atardın anne... nefes nefese kalırdın; yorgun düşerdin anne... usulca yanına sokulup koklamak için seni annem, annem; çekerdim ben de seninle çiğ tütünü ciğerlerime... (…….) bir nisan sabahı göçüp gittin anne… bir yüzünün aklığı bir de tütün müptelalığım sürüyor anne, biri bende biri oğlumda göremediğin… |