Akşamın Kızıllığı
Güneşin altın saçlarında
uyandığım bir sabah seni özledim sessizce öylesine usul usul değil, ansızın unutulmuş gibi belki ; damarlardaki kan nasıl yürüyorsa parmak uçlarına öylesine özledim ışık saçarak oracıkta duran eski bir tapınak gibisin pastoral manzara olduğunu söylediler düşsel ovalara gün ışığının düşüşünde antika sütunlar ve mezar taşları içinde kaybolan yitik düşlerim gibi özledim kır çiçeklerinin ıssızlığını ah çeken bir kumrunun sesini, özledim özledim, seni ilkbaharda loş filizlenen çimenlerin fısıltısı gibi oysaki ; öylesine duruyorsun orada nostaljik ve melankolik histeri şeklinde bayram yerinde bir idam sehpası gibi ve her kızıl vaktiyle yeniden gülerken idam sehpasına geçmişin acılarını hissederken bir çığlık değiştiriyor zamanı vakitsiz sanki ; çarmıhımı taşıyorum sırtımda sessizlik ve ardından geleceklerin silüetleri düşmüş gecenin yüzüne kemanlar ağlıyor sokaklarda öyle candan öyle yürekten ki anlamsız bir tutkuyla özlüyorum karanlığımı aydınlatan gözlerini ve aklımda hep kalmalısın bir eylül yağmuru sonrası doğan güneş gibi hep ; aklımda kalmalısın yağlı urgan boynuma takıldığı zaman melodilerin ritminde nefesim buharlaşırken gökyüzünü saran gümüş martılar gibi… Suskun // |
Eşsiz bir dokunuş ve naif bir tını ve farkındalık kazandıran, okuyucuyu duygularıyla hapseden nüktedan bir yolculuk şiir adına teşekkürü borç bildiğim.
Saygılar, selamlar değerli şairim.