Geceyi kırmızıya boyadım
geceyi kırmızıya boyadım
Sonra acıyan yerlerime tıka basa evrenin tuz çığlıklarını bastırırken bir su damlasına duruldum oyuncaklarına küsen ölü çocukların gözlerinde cihanın umut mavisini gördüm musalla taşında ağladım utandım her nefes içime katran oldu ve kaç ülkenin duvarı eder diye ısrarla evimi bölüyorlar ekmeğimi bölüyorlar kirli elleriyle yatağımın gövdesini bölüyorlar masanın üstünde infaza arşa eden şiirlerin ayak sesleri marşlar eşliğinde zihnimi zincirlerle dövüyorlar saat on ikiyi beş geçe evim kor alevle çevirili içi dışıma kaçmış kağıttan bir ev oturma odası italik alfabeyle örgülü her kelimesi çözüldükçe kokuşmuş ruhların ağzında bir mezar kazıcısı oluyorum hoyrat rüzgarlar siniyor sinemin bel kemiğime işlendiği yırtıkta düşüyorum düşüyorum düşüyorum kuş ağzında aylak bir yola çatlak koridor’la merdiven arasında hayat kokan nefesimde doğmamış çocuğumun gülüşleri kalıyor ağıt kalıyor insan kalmadığı yerde sevgilerin ayak sesleri evler hanesine ilerlerken sesler evsizliğe düşüyor dağ yanağında ölü kuşlar düşüyor ayak diplere bir annenin yıldızında dilediği dileklerin Ölü toprağın rahimine düşmesi gibi bir babanın içinde ağır ağır yanan tansık döngüsü gibi ve nefesime dilime yüzüme göğsüme yapışan maviydi umutan artakalan. Ümit Kaya |