bolahenk, zamane ve tırnakiyi olmaya büyük bıçaklarla doğranmış parmaklarımı seslere sürmek sabanla toprağı pul pul devirmenin büyüsüne ışıldıyordu tanrının elçileri, onların göklere salınan sözleri ve melekleri uzansam tutacaktım kanayan boğumlarla kara günlerde ılık hislerin gurbete kayan gözleriyle kirpiksiz gözleriyle mavinin erdemli tonuna es vererek suskunluğu dinliyorum acılar estarabim bu kadar uzun ve geniş velayet dahilinde nergisin öyküsü hala geçerli oksitli geleneklerde kötünün karşı konulmaz krallığı açılır perde perde iyi olmaya çatılmış ellerin derinleşen çizgileri duyumsamalardan yoksun diplere çekilirken karar verilir araftan her yöne dağılan sessizlik dürüst ve namuslu yürek burkmaların cezasına okyanus olur kargışlar ağıt tınısı sürüngenlerin ve otların çatlamış sırlarını bana yalan söyle şarkılardan hızlıca kirletilmiş tüm denizlerin gün görmeyen karanlığına dolan nehirleri inanmayarak kulaçlayan belleğimi ölmüş topraklarında akıtayım terkedilmiş yatağında kurumuş bi dudağı aşkla ıslatan sevgiliyi hala güzel kılan ne olmalı diye gülümsemeli zamane oldukça re sesinde yalan da olsa kaldırımları geometriye yaslayan basitliği destansı sunumlarla yaşanan yazgıya çevirmek koşullu adımlarla adımlamak zamanın paydasını ezan dinlemek new york sokaklarında kül rengi sığlıklarda koşmak uykunun şefkatinde dilekler bitmeyen ve dinmeyen sonsuzluk tutkusu birleştirmekte zorlanıyorum mozaiklerini bildiğimin ve göreceklerimin tırnağıma taş battı iyidir artık tüm bilmediklerim |