İki Mızıkacı
Hep rastlardım
o başında fötr şapkasıyla boynunda mavi atkısıyla mızıka çalan amcaya bazen köprü altlarında bazen Abdi İpekçi Parkının bir köşesinde kenarında... Bir gün yine denk geldi Hacettepe Tren yolu köprüsünün altında tesadüf bu ya benimki de ceketimin iç cebinde öğle sonrası saat iki üç suları keyfim gıcır yerinde mi yerinde... Attım önce şapkaya bir kırmızı Atatürk onluk anlayacağınız patlat dedim amca bir Şeyh Şamil sağ olsun kırmadı beni çaldı o arada benim yürekte ateş aldı çıkardım ben de cepten benim emektarı oldu armonikalar çift amca görünce heyecanlandı ’’Sen devam et ben sana uyarım’’dedi amca da hiç fena değil usta sayılır ikimizi böyle görenler zevkten nerede ise bayılır... Çarliston, Kazaska, Yıldızların Altı peşine bir Makber bir Gül Ağacı ’’Sevgilimi hatırlamasam’’olmaz dedim amcaya Hatırla Sevgili onu da sıkıştıralım araya dinleyenler çoğaldı şapka da doldu üç beş on derken... Annesinin elinden tutmuş bir bebe eliyle mızıkayı göstererek ’’Ben de isterim ondan anne ben de isterim’’ konuştu biraz da sesi titreyerek dedim içimden’’Bu beni de geçer bu yaşta çalmaya başlarsa’’ bir iki üflettim sonra çekince elinden başladı ağlamaya cepten küçük bir sakız bebeye rüşvet değil amma gönülden hediye susturduk neyse keratayı… Konseri de yüzümüzün akıyla bitirdik ’’Amca ağzına sağlık yüreğine sağlık her ne kadar vakit daha olsa da erken işler beni bekler hadi kal sağlıcakla’’ ’’Evlat bölüşelim’’ dedi paraları boş ver be amca senin olsun bir daha ki konsere kadar kendine iyi bak... |