Her geceSiz... Servetin Gücüne inanmıştınız Her gece keyfiyet için arandınız Sabahlara kadar eğlenmek adına şartlanmıştınız Evde her geçen gün yalnızlığa terk edilen çocuğu anlamamıştınız Onu dadının, kahyanın yardımlarıyla yaşaması, gelişmesi adına hicrana bırakmıştınız O her gece yalnızlığın sokaklarında sabaha kadar geziyor, ağlıyor, anlatıyor fakat siz kendi tutkularınıza adanmıştınız O sabah kahyanın ve dadının çığlığıyla telaşa kapılarak dışarı çıkmıştınız, çocuğun cansız bedenini o meşhur havuzun sessizliğinde gözyaşlarınızla kucaklamıştınız Seni... Harcamışlardı Cahiliyet örfüne sahip çıkmışlardı Candan can, kandan kan olmana rağmen kıymışlardı Annene hiç söz hakkı tanımamışlardı, onu bir kenara atmışlardı Hiç tanımadığın bir adamla nikahını kıymışlardı, mihir adına altın almışlardı Sen ne yapsan, gözlerinden kan akıtsan, feryadını hiç durmadan dağlara haykırsan hal kalmamıştı Bir nikah bağı ile esarete, köleliğine adım atılmıştı, senin aklın, iraden, vicdanın, insan olma hakkın tanınmamıştı En yakınların bunu nasıl yapmıştı, yaratanın tanıdığı hakka dahi gönüllerini, zihinlerini kapatmıştı, şirk dolu akide ve örf hakikati kapatmıştı Sen... Gitmiştin Her nedense Sualin hışım gibi kuşattığı saatlerde Her yer darmadağınık, kapı, pencere açık biçare vakitlerde Kimseler yok, nereden geldiği belli olmayan bir hançerin acısı ne soğuk düşündüğüm eşiklerde Ne olmuştu, hangi lahzanın şahitliği anlaşılmaya kapılarını kapatmıştı, beni yalnız ve çaresiz bırakmıştı dram sahnelerinde Mustafa Cilasun |