Gök'üstü Yerçekimi
Bir hayat,
Garip kolları savaşçıların, Sonu gelmeyen çığlıklarla, Sert bir hücumun eşiğinde suratıma. Uçsuz bucağı, Ve kan tüküren ağızlarıyla, Sırtlanlar dost düşmüş, Dalgasız sancak tarafına küfrediyor. Ruhları tutan şişeler kırılıyor, İçlerine yağmur doluyor, Oysa şimşek ağlara takılıyor, Vazgeçilen hayatlar şahı deviriyor. Tek bir mermi sürülü tabancalar, Kafalara dayanıyor, Mutluluğun gereği, İçinde barut tutuşuyor. Kaleminden utanan bir yazar, Cesaretini sınıyor, Kan yeli sabahları, Zindanlara hapsoluyor. Ana fikir bulunamıyor, Baba yardım etmiyor, Tanrının hatmine, Dindarlar bileklerini kesiyor. Tüm hayvanlar bir ovada toplanmış, Karanlık henüz çekiyor, İçlerinden biri insan olmaya kalkıyor, Aralarına karışıyor. Güneş sırıtan suratını, Bebeklere dönüyor, Onlar büyüyor, Artık hiç kimse gülmüyor. Neden sorulmuyor, İnsanın boyundurluğunda, Tanrının kulluğu şart koşunuyor, Müzik susmuyor, İnsanlar duymuyor. Hasret çektikleri, Nedir kimse bilmiyor, Satılmış bedenleri, Hayallerini suçluyor, Artık kimse uyumadan duvarları izlemiyor. Yüzler şekil almıyor, Unutulan mimikler geri gelmiyor, Korkak doğasını suçluyor, Cesur kimse kalmadı. Küçük kalp krizleri, Göğüslerindeki büyütmüyor, Göz bebekleri, Renklere yansımıyor. Gece her yanı alıyor, Geriye sabah kalmıyor. Beklentiler can sıkıyor, Kimse hiç bir şey yapmıyor. Gökkuşakları bir fabrikada, Acılar sinema salonlarında kalıyor. İnsanlar damgalarını sergiliyor, Kimse şikayetçi olmuyor. Durum hikayeleri dolaylı sözler doluyor, Kitabın kapağına paha biçiliyor, Şeytan masumun içinden kaçıyor, Suçsuz kimse kalmadı. |