5
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1509
Okunma
o zamanlar
kadın etli, şehvet kokan
afişlerine sinemanın;
çaktırmadan bakardık.
yeni yetmeydik
kendi kendimize yetmeyi;
Mine, Arzu,
Feri, Figen ile öğrendik...
yüksek kaldırımda,
içi geçmiş bekçinin
baş belasıydık
kanunlara göre;
kafa kağıtlarında
en az onsekiz olmalıydık.
gündüzleri,
Cüneyt Arkın- YIKILMAYAN ADAM;
geceleri,
yosmalarla oynaşan
birer HADİ ÇAMANdık...
o zamanlar;
sevda şiirleri yazmazdık.
slogan kokardı nalburda boya
düşük voltajlı elektriğin
nokta nöbetçisi direkler,
fakülte kapısında kurşunlanmışların
resimleriyle doluydu
boydan boya...
briket duvarları bahçelerin
politika sayfalarıydı sanki,
günlük gazetelerin...
bıyıklara yansıyan fikirlerin
bize ters düşen bildirilerini
almak zorunda kalmadan almazdık
ve ilk fırsatta
öznesi yüklü yüreğimizin
duvarların tanıklığında
buruşturup atardık...
kimin öldürülüp
"ÖLÜMSÜZ" olduğunu (?)
polisle saklambaç oynayarak
dağıtılan gazetelerden anlardık
moda değildi O ZAMANLAR
ölüleri alkışlamazdık...
o zamanlar
siyah-beyaz camında
televizyonun;
Balkanlar’dan gelen
"soğuk hava" dalgalı raporlar
yer almazdı.
yine de,
bir soğuk hava(!) gelirdi
Balkanlar üzerinden
soğuk demir
ve
sokak çocuklarının sattığı
marlboro yüklü motorlar.
doğmamıştı belki de;
bugün
İstanbul’u istila eden
nataşalar...
Yavuz Nufel
5.0
100% (1)