ÇOBAN VE DEĞNEĞİN HİKÂYESİ
Günlerce aramıştı.
Fındık ağacının düzgün dalını, Yontmuştu, okşayarak her santimini, Çok sevmişti değneğini. Kıyamazdı vurmaya, İncitmek istemezdi. Ne sopayı ne kimseyi Hani canı olsa idi Paylaşacaktı azık torbasındaki Bazlamayı, çökeleği… Birlikte gezerlerdi, Birlikte koşarlardı, sığırların ardından. Ne dağlar aştılar, Arkadaştılar, sırdaştılar. Bu dağlarda geçti Değneğin de çobanın da çocukluğu. Babaları da çoban, Yani çoban, çoban oğlu. Her kayanın kovuğunu Adı gibi bilirdi. Her ağacın altındaki otları da, Mantarın en yoğun noktasını Ve kuzukulağının en hasını bilirdi. Bilirdi Veysel’in türküsündeki Laleyi, nevruzu, çiğdemi. Severdi kekik kokusunu, Ekinleri, öküz boncuğunu, gelinciği. Bir bahar sabahı, Sap sarı, mayıs çiçekleri arasından Karşısına, yaratılanlardan en vahşisi çıktı, Bağırdı dudakları titreyerek. Vahşi fakat korkaktı. Tek becerdiği tetiğe basmaktı. Ve korkunç gürültüler çıkararak Adım adım yaklaştı. Çoban değneğini kaptı, Ahlât ağacını siper yaptı, Ve karşısına baktı. Yüzü soğuk bir demir parçası. Sonra sıcacık değneğine, Değnek de ona. Henüz fırsat bulamamışlardı ki vedalaşmaya. Birlikte düştüler yere . Bir hiç uğruna, Uzandılar yan yana. En çok sevdikleri Çiğdemlerin koynuna. 24.05.2006 CEMAL EROĞLU - IŞILDAYAN BOT KAYPAK(Taşlama) Kaşı kara Gözü ela Yaşamış Şımara şımara Yaşadığını sanmış Hayattan fukara Bir ot Bir bot İncecik topuk Kopuk mu? Kopuk. Yanından Yöresinden Bi haber Töresinden, Anlaşılıyor kaypaklığı Sesinin titremesinden… |
selamlar saygılar.