Antalya'nın Mor HüzünüAntalya’da Akdeniz’e bakıp türkü söylemek zor, hatta yasaklıdır da. Dalgası sörfle, Güneşi tenle, Kumu bedenle sezonluk evli. Antalya, Bey Dağı’nı dağ olmaktan çıkarmış: Ne ilaç beklenen tabip, ne gurbete giden yar, ne de turna umarsın. Sanki hiç mahpusu ranzası yoktur Eşkiyaların yürek gögerten naraları erimiştir yakamozlarda. Şaşmaya inat yine de, türkü çalan radyoları ve üstüne üstlük Türkü barları da vardır Antalya’nın; Kale İçi Kavrulan yürek içi olmasa da mızırdanıp durur Akdeniz Çiçek Pasajı’nda, Fuat’ ın Sivaslılığının yüzü suyu hürmetine Balık rakıya, haa! bir de Almanca’ya akortlu saz yakışır olmuştur, Kürt satıcıların aksak ritimli avazları işlenmiş. Kesat işlere konmuş gayri resmi siesta; hanutçuların sesinde eskimiş bir hamaktır. Korsan nameleri sızar sahilden, saklanıp sığınır falez süngerlerinin emin zulalarında. Mabetlerinde sahipsiz zamanların, kadim kiracılarından gizlice çalınan lir sesi gelir, utangaç ve yabancı. Anadilde yakılırken ve zamansızken türküler, Antalya’da yaz utanıp kışın çıkan bir Türkçe; Bir tek varoştaki narlı bahçelerde türkü duyulur, onlar da yedi nesildir küstür sahille. Türküye benzeyen bir kaç kırık göbek ritmidir. Olsa olsa esmer bir klarnet çığlığıdır vatansız. Elde kalan bir Yörük türküsüdür: Çaresiz seyreder Toroslar’ın ardından, Musa Eroglu’nun göz içine baka baka. Biraz da acımaklıdır oraya türkü taşıyan Şükrü Erbaş’a. |
Antalya’da yaz utanıp kışın çıkan bir Türkçe;
Bir tek varoştaki narlı bahçelerde türkü duyulur,
onlar da yedi nesildir küstür sahille.
Bir tablo gibi,nakis nakis islenmis dizeler,antalya bir istisnadir ben muhtesem dogasini iyi bilirim,carcaf carcarf islenmis bir siir okudum,kutlarim sizi,saygilarimla...