Annem...
Annem...
Yalnız kalmıştı Bilmem ki babama ne kadar yakındı Muhabbet ve samimiyet bir zamanlarda kalmıştı Babam annemin asası ve emir kulu olmak zorunda bırakıldı Yalnızdı, derin derin uzaklarda yaşardı, anneme umutsuz vakıa gibi bakardı Babam bir ikinde namazını eda ederken seccadenin üzerine yığıp kaldı, o an yine yalnızdı Annem nihayet gelince farkına vardı, pürtelaş çareler aradı, bir zaman sonra telaşla hakikati bizlere anlattı Babamın şuuru kayıptı, nefes alan ve fakat gözleri kapalı bulunan feryattı, hekimler umutsuzca baktı ve sonra sabah ezanıyla en yakına vardı Yalnızlık... Beni bana anlatmalı Bilinçaltım, bilinç üstüne çıkmalı Arzu ettiğim, heveslendiğim için bitap eylememeli Şahitlik yaptığım her ayet ibreti idrakime zerk ederek serinletmeli Aklı karartan, tutku yaşatan, emel için koşturan hiç bir bağnazlığın sığınağı olmamalı İnsan akleden, muhakemeyle fikir edinen, mütemadiyen bilincini geliştiren kul olmanın ihlasıyla yaşamalı Babam... Sessizce oturuyordu Sanki umudu solan yolcuydu Bezgin ve bitap hali yüzünden okunurdu Ruhi yorgunluğu ve zihni vurgunluğu biliniyordu Ne zaman gözlerine baksam hüzün kuşatır, yüreğime dokunurdu Adeta garip ve mahzun bir konuktu, kimseye zararı dokunmayan okurdu Onun bu halini anlamayan ve kalbi hassasiyeti bahaneler ve arzular için konu yapan halimden uzaklaşırdı Mustafa Cilasun |